Birbirine çok düşkün bir toplum gibi dururuz dışarıdan bakınca ki bence en riyakar yanlarımızdan biridir bu. Birbirinin kuyusunu kazan insanlar topluluğuyuz biz. Adaletimiz yoktur, adamcıyızdır, ahbapçıyızdır, akrabacıyızdır. Bizden olana vardır sadece hoşgörümüz, inayetimiz ve tabi ki menfaatimiz olana.
Ama eskiden hiç olmazsa başımıza gelen felaketlerde fark ederdik aynı geminin içinde gittiğimizi ve o gemi su almaya başladığında birlikte boğulacağımızı. Unuturduk tüm o yalan dolan dünyamızı yaralar sarılıncaya kadar, tutardık birbirimizin ellerinden, kenetlenirdik birbirimize. Şimdi artık o da yok. Keskin çizgilerle ayırdılar bizi ve buna en çok da biz katkı yaptık. Bir olma gününde hiç olma yolunda ilerliyoruz.
Sait Faik, Haritada Bir Nokta adlı hikâyesinde şahit olduğu ama müdahale edemediği bir haksızlığın yükünden kurtulmak için kaleme kağıda sarılışını anlatır. “Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi ?” der ve akabinde ekler “Yapamadım. Yazmasam deli olacaktım.”
Ben de epeycedir hiçbir şey yazamıyordum, içimden de gelmiyordu hani. Memlekette onca akla ziyan şeyler yaşanırken dilimin ucuna gelen şeyleri söyleyemiyordum, saklıyordum kendime. Yazınca ne değişiyor sanki diye düşünüyor, yazmanın kendini tatmin etmekten başka bir işe yaramayan bir hırs olduğunu düşünüyordum. Son zamanların moda tabiriyle sözün bittiği yerdeyiz gerçekten de ve sözün bittiği yerde yazı devreye girmelidir belki de. Yazmak içimdeki zehri akıtmak, delirmemek için bir kaçış olabilir…
Söylemek, haykırmak istiyorum. Küfretmek istiyorum hatta ağız dolusu. İnsanlığımızı ağır ağır, hissetmeden yitirişimize isyan etmek istiyorum. İnsanlarımızın(!) Van’da yaşanan deprem felaketi üzerine yaptıkları yorumları gördükçe midem bulanıyor, kusmak istiyorum üzerlerine. Bu kadar vicdan yoksunu, bencil ve bağnaz bir toplum haline dönüşüyor olmamız çıldırtıyor beni.
İşledikleri nefret suçuyla bizleri de nefretlerine bulaştırıp kalplerimizde nefret tohumları filizlendiren insanların yüzüne tükürmek istiyorum. Bu yüzden aslında ayrımcılığın daniskası olan milliyetçilik kavramından hiç olmadığı kadar çok nefret ediyorum artık.
Böyle düşünen insanlarla aynı memleketi, aynı havayı-suyu, ekmeği paylaşmaktan utanç duyuyorum. E, gidecek bir yer olmadığına göre ve meydanı da bunlara bırakamayacağımıza göre konuşmak, söylemek, haykırmak kalıyor geriye. İnsanlıktan ve gelecekten hâlâ umudumuz varsa, kaldıysa eğer kırıntısı bile; ırkçılığa, vicdansızlığa, yobazlığa, bağnazlığa ve her türlü aptallığa karşı susmama zamanıdır.
25 Ekim 2011 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)