7 Ağustos 2009 Cuma

Başucumda Muzika

Kitapları yarım bırakmayı hiç sevmem.
Bir kitap ne kadar sıkıcı olursa olsun sabır gösteririm ona.
Bu bir sinema filmi ve tiyatro oyunu için de geçerlidir çünkü hepsinde bir emek vardır ve ben de bir okuyucu ve izleyici olarak ortaya konan emeğe ve ortaya çıkarılan esere karşı saygımı göstermyi bir borç bilirim.
Dediğim gibi kitapları yarım bırakmayı sevmem ama Kürşat Başar'ın Başucumda Müzik adlı kitabını iki sefer yarım bıraktım(sonunda bitirdim gerçi).
Kitabı yarım bırakmamın sebebi konusunun sıkıcı olması ya da anlatımdaki yavanlık değildi.
Konu benim gibi bir aşk adamı için gayet çekiciydi.
Tüm zorluklara, mesafelere ve yaş farkında rağmen yeşeren, büyüyen ve sürdürülen yasak bir aşk hikayesi anlatılıyordu.
Kürşat Başar'ın üslubunu sevmediğimi de söyleyemem doğrusu.
Filhahika kitapta o kadar çok tekrar vardı ki bu kitabın akması önündeki en büyük engeldi bence.
Ve nitekim bu yüzden kitabı iki sefer buzluğa kaldırıp tekrar başladım.
Araya Osman Aysu'nun kitapları ve İtalo Calvino'nun güzel kitabı Örümceklerin Yuvalandığı Patika girdi.
Bu kitaplardan sonra Başucumda Müzik'e tekrar döndüm ve bitirdim.
Kitabın temel yanlışı bence konuyu işleyişiydi.
Zira aşk gibi ağır bir konuyu masaya yatırmak yeterince cesaret istiyorken bir de "benim anlattığım hikayedeki aşk en büyük aşktır" tavrı kitaptaki samimi havayı biraz gölgeli
yordu.
Evet Kürşat Başar aşka ve aşkın kimyasına dair çok güzel cümleler kurmuş kitabında hatta öyle cümleler dökülüyor ki bazen kahramanlarının ağzından; işte budur dedirrtiyor adama. Aşk dediğin budur böyle olmalıdır deyip çoşturuyor;ama bunları tekrarlayıp durunca bir kıymet-i harbiyesi kalmıyor.
Kitaptaki bir diğer eksiklik ise bana göre hikayenin geçtiği dönemin siyasal durumu hakkında çok az şeye değinilmiş olması.
Bu durum kitabı yüzeyselleştiriyor.
Kitaptaki efsanevi aşkın kahramanlarından birinin bahsi geçen dönemin önemli siyasi şahsiyetlerinden biri olduğu göz önünde bulundurulursa bu eksik, kitap için hayati bir eksiğe dönüşüyor.
Belki de yazar "ben sadece buradaki hayal bile edilemeyecek kadar büyülü olan aşkı anlatırım, onu gölgede bırakacak hiçbir bahse girmem" demek istiyor olabilir ama bu tutum kitabın kalibresini aşağıya çekiyor.
Sabun köpüğü misali bir aşk romanına dönüşüyor kitap.
Bence kitabın bir başka falsosu da adı.
Kitaptaki konuyla, işleyişle ya da üslupla hiç alakası olmayan sadece bir satış stratejisi gibi duran tüccar zihniyetiyle konulmuş bir adı var kitabın.
Çünkü kitabın adında geçen müzik bahsi; kitaba yedirilememiş, kitaba lezzet katan bir fon olarak bile mevcut değil hikayenin içinde.

Ama tüm bunlara rağmen yazarın takdir edilmesi gereken bir yönü var.
Kitabımızın başkahramanı yani olayların ağzından aktarıldığı kişi bir kadın.
Ve bence bir kadın kahraman bir erkek yazar tarafından ancak bu kadar iyi konuşturulup duyguları ancak bu kadar iyi aksettirilbilirdi.(Gerçi benim böyle bir yargıya varmam çok saçma. Bunu kitabı okuyan bayanlara sormak lazım. Gerçekten başarılı mı diye.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder