"İnsanın cehennemi insan..."
Tiyatrolar sezonu açtı. Biz de arkadaşlarla birlikte tiyatro sezonumuzu açmış olduk böylece. Bu sezon izlediğimiz ilk oyun Ergün Işıldar’ın yönetmenliğini yaptığı Sartre’ın “Gizli Oturum” adlı oyunuydu.
İşin açığı oyun saatine kadar oyunla ilgili tek bir fikrim yoktu. Sartre ve eserleri hakkında ya da varoluşçu felsefeye dair de pek bir şey bildiğimi iddia edemem. Bir sanat eserini iyi okumak, sindirebilmek ve ondan bir şeyler alabilmek için eserin yazarını tanımak onun düşünce yapısını bilmek de illa ki gerekli değil bence. Hele ki bu tiyatro gibi bire bir seyirciyle iletişim kuran bir sanat eseriyse bu gereklilik biraz daha azalıyor. Neticede oyunun sizde bıraktığı tesir sadece yazarın sözleriyle bitmiyor. Sahneye koyuluşuyla, oyuncularıyla hatta dekoru ve müziğiyle de seyirciyi uyarıp farklı yollardan ulaşabiliyor seyirciye.
Olaya buradan bakarsak “Gizli Oturum” bana ulaşan bir oyun oldu. Zevk aldım, öğrendim, sorguladım; ama yordu da beni. Çünkü oyunun içine girebilmek için uyanık olmamı da bekliyordu oyun benden, en azından sorgulayarak izlememi. Oyunun seyirciye ulaşmasını engelleyen temel eksiği ise bana göre anlatım tekniğindeki hantallıktı. Belki de bir felsefecinin elinden çıkma olduğu için zaman zaman seyirciye ağır gelen bir anlatım vardı ortada. Bunu şunun için önemsiyorum aslında. İnsanlığa dair evrensel şeyler söylemek ve dünyayı iyiye doğru evrimleştirmek sanatın görevlerinden biridir bence ve sanatın bu dönüştürücü gücünün kullanılabilmesi insanlara ulaşabilmesiyle sağlanacaktır ancak. O gün salonun yarısı boştu lakin dolu olsaydı da oyuna adapte olamayan çok fazla seyirci olacaktı sırf bu nedenden ötürü. Halk için yapılan sanat biraz daha halkın dilinden olmalı diye de düşünüyorum.
Cehennem çok ciddi bir imgelem. Hayatımızdaki varlığı tamamen din kavramıyla oluşan onunla birlikte anlam kazanan bir imgelem. Ve herkesin cennet ve cehennem imajı da farklıdır hiç kuşkusuz. Din kitaplarında çizilen bir tablo vardır cennet ve cehennem üzerine ama yine de bu ödül/ceza kavramları eninde sonunda bizim hayal gücümüz kudretinde vücut bulur dünyamızda. Cehennem tahayyülünde hep şuna benzer şeyler vardır: İnsanları cezalandırmak için kurulmuş türlü türlü düzenekler, alevler, kaynayan kazanlar, eli yabalı çirkin zebaniler vs.vs… Sartre’ın cehenneminde bunlar yok. İçinde üç adet koltuktan başka bir şey bulunmayan bir oda var. Üç kişi için-kendilerinin ve geçmişlerinin muhasebesini yapmak için buraya getirilmiş üç kişi-ayrılmış bir odacık. Hepsi bu. Sartre’ın cehennemi bundan ibaret. Ha tabi bir de oyunda “garson” diye geçen ve tek görevi gelenleri odalarına yerleştirmek olan sevimli zebani var.
Oyun bu üç kişiyi aynı mekana yerleştirdikten sonra başlıyor aslında. Oyun içinde bir oyun başlıyor. Garcin, Etselle ve Ines bir arenada dövüşen gladyatörler misali dövüşüyorlar bilinçaltlarıyla. Biri erkek ikisi kadın bu üç kişi niçin cehennemde olduklarının cevabını bulmaya aslında birbirlerine söyletmeye çalışıyorlar bu noktadan sonra. Kendilerine bile itiraf etmekte zorlandıkları günahları, zaafları ve ihtirasları gün yüzüne çıktıkça hepsinin maskesi düşüyor birer birer. Biz de seyirci olarak popüler kültürün bizi alıştırdığı “biri bizi gözetliyor” iştahıyla birbirlerine düşüşünü izliyoruz bu insancıkların.
Ve sonunda anlıyorlar ki cehennemi zaten hayattayken yaşadılar. Doymak bilmeyen ihtiraslarıyla, kendini kollama içgüdüsüyle söylenen yalanlarıyla, yapılan eziyet ve günahlarıyla sadece kendini “var etme” diğerlerini “alt etme” çabası içerisindeki insanoğlu hem kendisinin hem de diğerlerinin cehennemi oluyordu zaten yaşarken. Öldükten sonra yeni bir cehenneme ihtiyaç kalmıyordu böylece.
Künyesi
Gizli Oturum
Yazan: Jean Paul Sartre
Yöneten: Ergün Işıldar
Oyuncular: Ece Okay, Özge Önder, Emre Narcı, Osman Gidişoğlu
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları
18 Ekim 2009 Pazar
İnsanın Cehennemi İnsan
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder