Toplumun farklı kesimlerinin bu konuyla ilgili pek çok farklı yorumu vardır. Hem laik hem dindar olunabilir mi gibi pek çok tartışma yaşanmıştır. Bana sorarsanız olunabilir. Zira dindar olmak kendi inandığı değerler çerçevesinde başkalarına da saygı duyarak yaşamaktır. Dini, kendi emelleri uğruna kullanan siyasi iktidarların ise dindar olduğunu düşünmüyorum; dahası böyle bir yaklaşımın insanların kalbindeki uhrevi duyguları örselediğini, insanları dindarlıktan yobazlığa doğru ittiğini düşünüyorum. Hatta vakti zamanında şimdinin demokrasi şövalyeleri(!) “halk isterse tabi ki laiklik elden gidecektir” filan gibi müthiş tespitlerde bulunmuşlardır bununla ilgili ki onlar dindar değil kindardır olsa olsa. Dine bakış açıları gayet dar olduğu için belki sadece bu açıdan onlara dinDAR da diyebiliriz. Bu çok su götürür bir tartışmadır aslında. Biz burada şöyle bir durup Cevat Şakir KABAAĞAÇLI’ya nam-ı diğer Halikarnas Balıkçısı’na kulak verelim. Laiklik’in aslında ne olduğunu ve sonraları din anlayışıyla beraber neye evrildiğini bu büyük Anadolu filozofundan okuyalım.
“Kimileri laik sözünü dinsiz anlamına alırlar. Oysa “laik” sözü “papaz” sözünün tam karşıtıdır. Papazlık olmasaydı laiklik olmazdı. Laik sözü Latince “Laicus” ve Helencede de halk anlamına gelen “Laos” sözündendir. “Laik” papaz olmayan ve halktan olan demektir. Papazların mesleği dindir. Yani nasıl ki bir yargıcın mesleği yasaları bilmekse, bir doktorun mesleği de hastayı iyi etmekse papazın da mesleği , dindir. Ama İslamda din meslek değildir bir inançtır. Bir adam ya Müslümandır, ya da değildir, ama hiçbir zaman, “din adamı”, “kutsal adam” değildir, çünkü papaz değildir. Papazdan başka ne kadar Hristiyan varsa laiktir. İslamda kutsal adam yani papaz olmadığına göre Müslüman zaten laiktir.
…
Ad takma işlemini yani vaftizi ancak papaz yapar. Vaftizsiz insan hristiyan sayılmaz. Oysa bir çocuğa herhangi bir Müslüman ad takabilir. Nikahı mutlaka papaz kıyar ama İslamda herkes nikah kıyabilir. Hristiyanlıkta ayini ancak papaz yaptırır, İslamda herhangi biri namaz kıldırabilir. Bir papaz bir Hristiyanı aforoz ederek Hristiyanlıktan çıkarabilir. Müslümanım diyen bir imam ya da hocanın haddine mi düşmüş ki kendisine Tanrı payesi vererek Müslümanlıktan çıkarsın!
…
Din ve imanın ruhu olan şu ayet vardır: “Ene inde zanne abdi bih”, yani “ben kulumun zannı katındayım”, ya da “ kulum benim ne olduğumu zannediyorsa ben oyum”, diyor Tanrı. Bu ayet kesindir, şu ya da bu yolda tefsir edilemez. Buna göre Tanrı ile kul arasına girilemez. Birisi tanrıya değin fikrini başkasına bildirebilir, ama bu fikrini başkasına zorlayamaz. “Mutlaka böyle düşüneceksin, böyle inanacaksın” diyemez ve öyle düşünmediği içi suçlayamaz. Çünkü insana yaradanınca verilmiş bir hakkı inkâr etmiş olur. Softalar İslam düşüncesinin bu hürlüğünü hasır altı ederek ayinlere değin yüzeydeki mekanik hareketleri dinin temel doğmaları sayarlar. Böylece içtihat kapısının hep açık olduğuna ve Tanrıyla kul arasına girilmeyeceğine dair sözler hep boş laftan ibaret kalır.
…
Örneğin namaz aslında bir saygı duruşudur. Hayat bir mucizedir. İnsanın en değerli şeyi hayatıdır. Yaşadıkça insanın yüklendiği sorumluluğu anlamasıdır. Hayatın değerlenmesi, haksızlıkların ortadan kaldırmaya çabalanması, çirkinliklerin giderilmesi, güzelliklere güzellik katılması gerektir. İnsanın, varlığın ortasında, varlığın bir parçası olan kendisini ve varlığın haysiyetini bilmesi ve koruması içindir namaz. Bu saygı duruşunun düşündürdükleri ve duyurdukları bir yana atılır. Namazda nasıl durulacak; eller sallanacak mı, bir sallayıp iki mi yatılacak, bir yatıp iki mi bağlanacak eller, işte bunlar ve bunlar gibi şeyler imanın önemli konuları sayılarak dinin erkanı yerine geçer. Amaç saygı duruşu değil sevap istif etmek, cenneti sağlama bağlamaktır.
…
Bir de “ebaen ceddin” yani babadan atadan Müslüman olduklarıyla koltuk kabartanlar vardır. İman, yani inanç, mal masat, tarla takka, sığır sıpa değil ki babadan atadan kalsın. İnsanın babası da söylemiş olsa söylenen acaba gerçek mi diye düşünecektir. Bu “düşünce” şüphedir. Şüphe yarım bir dairedir. İkinci kavis gerçek olduğunu anlamadır. Eğer baba ve atanın söylediklerine inanmak gerekseydi Hazreti Muhammed ve ilk Müslümanlar putperest olarak kalırlardı.
…
İslamlık doğuşunda laik yani halkçı olduğundan pek doğal olarak, temelde sol eğilimlidir. Ebubekir, Ömer gibi ilk halifelerde bir imparatorluk, sultanlık taslanışı, bir kutsallık iddiası, bir papazlaşma görülmez hiç. Böyle yeltenişlere Emevilerde rastlanılır. Ömer’le kölesinin tek deveye sırayla binerek Kudüs’e varışı, devletin ilkel demokratik bir nitelikte olduğunu gösterir. Hazreti Muhammed zamanında, makine çağına ve onun sonucu yeni ekonomik ve sosyal düşüncelerin uygulanmasına daha 1400 yıl vardı. Ama o zaman bile kölelerin azat edilmesi başlıca sevaplardan sayılırdı. Faizle kumardan elde edilen kazançlar emek ürünü olmamasından yasaklanmıştı. Bu böyle olunca emekçinin yarattığı değerin hiç emek harcamamış olan para babaları tarafından yutulması –o gün kapitalizm olsaydı- pek doğal olarak lanetlenirdi. İlkel de olsa bu sosyal ve ekonomik düzenleme eğilimi Arap halifeleri zamanında durdu. Anadolu’da Sultan Osman’dan önce ve imparatorluğun gelişme devrinde-heteredoks Türk tarikatlarının etkisiyle- Ahiler adı altında bir Osmanlı sendikalizmi(daha ziyade bir guild sosyalizmi) gelişmişti. Ama sonraki sultanlar Ahi örgütleri sayesinde kuvvetlenince, o örgütü ortadan kaldırdılar. İşçi loncaları Ahi örgütünün gölgesi bile değildi. Ahilerin lağvıyla tutucu bağnaz Ortodoks softalar güçlenerek alabildiğine yobazlaşıp papazlaştılar.
…
İmam hatip okulları, din dersleri, hafız ve hatip kursları, mecelle, icazetler hep bir yana bırakılmalıdır-çünkü teferruata girmeden söylenebilir ki- bunların hemen hemen tümü de-dinle ilgisi olmayan-papazlığı dine sokmak ve bu araçla devlete el koymak çabasındandır. Böyle bir el koyuşun da ne sonuca vardığı yüzyıllardan beri denenmiştir. Sonuç şudur! Tüm İslam alemi-bu arada Osmanlı İmparatorluğu ve Arap alemi-geri kalmış ve batı imparatorluklarının sömürgesi hatta kölesi olmuştur. Her insaflı ve iyi niyetli insanın tüyleri korkuyla ürperir bu sonucu düşündükçe.
…
Yazının başında laikliğin papazlık karşıtı olduğu anlatıldı. İslamlık aslında laik idi. Çünkü dini tekeline alan bir papazlık örgütü yoktu. Ama yobazlığın papazlaşmasıyla din kafalarca yaşayıcı ve canlı bir inanç olacağına, yobaz kafalarının dar çerçevesinde betonlaştırılıp donduruldu. Bunun için laiklik gerekti. Din anlayışına yobazlığın çektiği ilk set Kuran ve hadislerin-kimsenin anlamadığı-Arapça okunmasında direnilmesidir. Sonra Kuran surelerin uzunluk sırasıyla okunması zorunluluğu ikinci bir settir. Oysa sureler ve hadisler söylenmiş oldukları tarih sırasıyla verilmelidir. Hangi surenin, hangi olaylardan sonra söylendiği belirtilmelidir. Bunların hepsi de Türkçeye çevrilerek halkın anlayışına serilmelidir. Her okuyanın bunları anlayışına göre tefsir etmesi serbest olmalıdır. Herkes anladığını baskı yapmadan başkasına anlatabilmelidir. Çünkü tanrı “Kulum beni ne sanıyorsa oyum” der. Bu tartışmayla din ölü bir görenek olmaktan çıkar, kafalarda canlı ve yaşayıcı bir inanç olur.”
* Halikarnas Balıkçısı’nın Düşün Yazıları adlı kitabındaki Papazlık ve Laiklik adlı kitabından yaptım alıntıları. Yazının orijinali daha uzundu ben okurken altını çizdiğim kısımları buraya aktardım, bu yüzden yazıdaki düşünce akışında çeşitli sorunlar gözlemlenebilir.
5 Eylül 2010 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Sayfa açıldığından sonuna kadar okuduğumda senin düşüncelirini yazdığını sandım. Ta ki son paragrafı okuyuncaya kadar.. Senin dindar olmadığını biliyorum.Konuya dini delillerle desteklemiş olman çok sevindirici diyordum..
YanıtlaSilHalikarnas Balıkçısı doğruları söylemiş. Ancak göz ardı edilen birşey var: Dünyadaki bütün dinlerin ve ...izimlerin -islam hariç- tek bir derdi vardır. İktidara sahip olmak ve insanları yönetmek. Reform hareketleri kiliseye karşı bunun için yapılmadı mı? Rönesans ta zengin feodallere karşı... Ama günümüz de ne değişti. kapitalizm tüm dünyayı zehiriyle kasıp kavuruyor.İnsanlar hala birilerinin oyuncağı; Birileri hala insanlara hükmedebilmek için islamı, kemaliz mi vs. kullanmıyor mu?
Halikarnas Balıkçısı ne güzel ifade etmiş İslamın özünde laikliğin kendisi vardır.İslam insanları kullanmaz; köleliğe, faize,fırsatçılığa(kapitalizme)karşıdır.Dinde zorlama yoktur(gerçek anlamda laiktir). İnsanların gerçek anlamda laikliği yaşayabilmeleri dileğiyle..