8 Temmuz 2011 Cuma
Hangi Dağın Peygamberisin..?
Peygamber olmak zor iş kanımca. Ne Tanrıya yaranabilirsin ne de kula. Tanrının buyrukları sonsuz ve zorludur, insanlarsa senden sürekli mucizeler beklerler. Çünkü insanoğlu asıl mucizenin kendi hayatı olduğunun çoğunlukla farkında değildir. Ona sunulmuş hayatı dolu dolu yaşamanın mucizesini kavrayabilen insanlar peygamberlerden de üsttedirler aslında. Evet peygamber olmak zor iş, hele ki adına kitap indirilmemiş tabiri caizse geri planda kalmış, menkıbelerle, kıssalarla, kısacası insanoğlunun sınırlı belleğiyle yaşayan peygamberlerden olmak çok zor iş.
Beşinci dağın kahramanı olan İlyas Peygamer için de bu geçerli. Tanrı buyruğunu hakim kılmak için doğduğu topraklardan kopmak zorunda kalıyor. Prenses Yazeval’in hışmından kaçıp Fenikelilerin Sarepta kentine-halkının deyişiyle Akbar’a- yerleşiyor. Akbar’da geçirdiği süre içerisinde ne Tanrıya ne de Akbar halkına yaranabiliyor. Akbar’ın Asurlular tarafından yakılıp yıkılmasının ardından Akbar şehrini yeniden kurmaya vakfediyor kendini. Akbar’ı küllerinden tekrar yarattığında; aslında kendi mücadelesinin Akbar’da vücut bulduğunu, yürüdüğü yolun, çektiği çilenin bu varoluşla son bulduğunu görüyor.
Bir şehrin kaderiyle bir peygamberin kaderi birleşiyor ve o peygamberin kendine ulaşmasına vesile oluyor.
Herkes kendi hayatının peygamberi aslında. Önemli olan ne için mücadele ettiğini fark edip içindeki peygamberi serbest bırakabilmekte.
Kitaptan notlar:
“İnsan yazgısına ihanet etmek için yaşar.”
“Kendinden kuşku duymayan kişini değeri yoktur. Çünkü değerli olduğuna körü körüne inanmış, böylelikle de gururlu olma günahını işlemiştir. Kararsızlık anları yaşayan kişilere ne mutlu!”
“Rahip, insanların icat ettiği imha silahları arasında en korkunç-ve en güçlü-olanının, ‘söz’ olduğunu biliyordu. Hançerler ile mızraklar kan izi bırakıyordu; oklar uzaktan fark ediliyordu; zehirlere gelince, sonunda onlar da ayırt ediliyor, etkileri ortadan kaldırılabiliyordu. Ne var ki söz, iz bırakmadan yok ediyordu.”
“Özgürdü, çünkü aşk insanı özgür kılıyordu.”
“Bu kadar kısa ve acılarla dolu bir yaşama neden böylesine asılıp duruyorsun? Verdiğin bu savaşımın anlamı ne? Bu sorunun cevabını veremeyenler, baş eğiyordu. Ama varlığına bir nalma vermeyen çalışanlar, Tanrının adaletsiz olduğunu düşünüp yazgısına baş kaldırıyordu. İşte bu durumda, Göklerden bir başka ateş iniyordu yeryüzüne-öldüren değil, eski duvarları yıkarak her insana gerçek yeteneklerini sunan ateş. Korkaklar, bu ateşin gönüllerini sarmasına hiçbir zaman izin vermiyordu-onların tek isteği, durumun en kısa sürede eskiye dönmesiydi; böylelikle eskiden olduğu gibi yaşamayı ve düşünmeyi sürdürebileceklerdi. Buna karşılık, yürerkli olanlar, eskimiş, aşılmış olan her şeyi ateşe veriyor ve büyük iç acılar çekme pahasına her şeyi terk edebiliyorlar-Tanrıyı bile- ve ilerlemeyi sürüdürüyorlardı.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Şahsi kanaatimi söyleyecek olursam 'Ne Tanrıya yaranabilirsin ne de kula. ' cümlesinin ilk bölümü olan 'Ne Tanrıya yaranabilirsin'e katılmıyorum sayın Gürkan Bey.Canebı Allah eğer bir kulunu peygamber sıfatına sokmuşsa o kul o göreve layık olduğu içindir.Kul yaradana layık olduğu içinde yaranma derdine girmez.Zaten yaşantısı Yaradanın istediği türdendir sözün devamı olan 'ne de kula' cümlesinede katılmıyorum.Kula yaranma çabası içinde olmaz Peygamber.Peygamber yaradanın emir ve yasaklarını kula iletmede aracıdır ve Peygamberlerin kula yaranma gibi bir kaygıları yoktur.Onların tek kaygıları verilen misyonu hakkıyla yapmadır.Saygılarımla Yakup Işık
YanıtlaSilPeygamber olmak kişinin seçebileceği bir şey değildir.. Seçilmiş kişi olmanın ağırlığı ise büyüktür.. Ortada bir seçme hakkı olmayışından dolayı o yorumu yapmıştım Yakupçuğum.. Yorumun için teşekkürler.. Sevgiler..
YanıtlaSil