10 Aralık 2011 Cumartesi
Aşka Aşık Olmak
Aşk ne zamandır var..?? İlk insandan beri olabilir mi. Teorik olarak mümkün. İlk insanlar olan Adem ve Havva karşı cinsin birer temsilcisi olduklarına göre, mümkün bu ihtimal. Adem’in Havva’ya karşı hissettiklerine aşk mı demeli yoksa, herhangi iki karşı cins arasındaki cinsel çekimle mi açıklamalı olayı. Sonuçta seçme şansı olsaydı belki de Havva’yı seçmeyecekti. Olayı niye Adem üzerinden tartıştığım bazılarına dert olacaksa eğer açıklaması basit. Bir meyve uğruna kandırılan Adem’di de o yüzden..Hani Cüneyt Ergün diyor ya şarkısında: “Bir meyve uğruna yorma beni, sevgilim ben Adem değilim.”
Aşk fail-i malum bir vakadır. Bu vakada bazıları maktul olur bazıları da katil. Bazıları ölünce huzura kavuşur, bazıları ölüp ölüp dirilmeyi tekrar tekrar ölmeyi tercih eder.
Neyse konuyu dağıtmayalım. Aşk ne zaman başladı, ilk kim aşık oldu, nereden çıktı bu ihtiyaç bunu sorguluyorduk. Adem’in Havva’ya-Havva’nın Adem’e ya da en genel açıklamasıyla karşı cinslerin birbirilerine-duyduğu cinsel açlık/ihtiyaç bunu açıklamaya yetmiyor bence.
Aşkı hep cinsellikten ötede başka bir yerde konumlandırdım. Aksi bir düşünceyi kabul etmedim. Zira Aşka/Sevgiye salt çiftleşme ihtiyacı gözüyle bakmak insanoğlunun milyarlarca yıllık gelişimine ters düşüyor gibi. Hayvanlardan insanı ayıran noktalardan biridir aşk. Hayvanlar da çifttir, çiftleşir; ama doğal seleksiyonu, evrim teorilerini filan bir tarafa koyarsak hayvan milyarlarca yıl öncekiyle aynı şekilde sürdürmektedir hayatını. Temelde insan da böyledir ve gelişmiş bir hayvan yaşamı sürmektedir; lakin insanoğlunun eriştiği noktayı göz önünde bulundurduğumuzda gelişmenin boyutlarını görmek mümkündür. Böylesine karmakarışık bir canlının bir takım duygularını sadece insani birtakım ihtiyaçlar hiyerarşisi içinde açkılamak sığ bir bakış açısıdır.
Bu yüzdendir ki aşk ulvi bir duygudur. Yine bu yüzdendir ki karşı cinse hissettiğimiz ve tanımlayamadığımız duyguyu yaradan için de hissederiz. Yaradana da aşık olur insan ve hatta sadece hayata da.. ve dünyaya can veren herhangi bir olguya da.
Aşk üzerine en çok kelam edilmiş, hakkında en çok yazılmış/çizilmiş duygudur yeryüzünde. O yüzden benim söylediklerim bir tekrardır esasında ve gereksizdir de belki. Ama aslında tam da burada değer kazanır bu yazılanlar. Çünkü onca kelama, onca yazıya/çiziye rağmen çözen yoktur bu bilmeceyi.
İnsanoğlunun en büyük sırlarından olmaya devam edecektir aşk. Hala bir şeylere inanmanın erdemine inanan insanlar olduğu sürece. Ve belki de hiçbir zaman çözülemeyecektir ne menem bir şey olduğu bilim ve teknik ne kadar ilerlese de.
Ve iki ile ikinin dört ettiği kadar kesin bir şey varsa o da aşk insanlığın sonuna kadar onunla birlikte yaşayacaktır. Pek çok insan yine lanet edecektir aşka, pek çokları hiç inanmayacaktır; zira aşk mutluluk vaat etmez insana.
Onlar öyle zannedecektir; çünkü aşkı bireylere indirgemek hatasına düşmüşlerdir. Aşkı bireylere indirgemek ise onu iki cins arasındaki çekimden ibaret görmektir. Ve her çekim bir gün bitecektir; ama aşk bitmez. Ezginin Günlüğü’nün o güzel parçasında dediği gibi “aşk hiç biter mi.” Bitmez. Bazen bir takvimde kalır, bazen bir çocuk bakışında, bazen bir durakta, bazen de bir vapur bacasında.
Biten olsa olsa iki insan arasındaki çekimdir, muhabbettir ya da somut tabiriyle ilişkidir. Aşka aşık olmayanlar ise bunu hiçbir zaman çözemez. Aşık olunacak şey aşkın kendisidir. Hele ki dünya bu kadar kirli, bu kadar sıradan ve ucuz bir yer haline gelmişken.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Aşk bir rüya,uçarsın geçilmez
YanıtlaSilAşk sıcak bir şarap,yanarsın içilmez
Aşk bir kapı,çalarsın açılmaz vesselam