15 Ekim 2019 Salı

İNSANLIĞIN KURTULUŞU MÜMKÜN MÜ



İlerleyen yıllarda insanlığı bekleyen pek çok sorun var? Küresel ısınma, aşırı nüfus, tabi kaynakların tükenişi, su krizi vs.vs. Peki insanlık bunlara hazır mı? Bu konuyla ilgili ciddi bir planlama ve hazırlık var mı? Sanırım bu sorulara doyurucu, gerçekçi ve umut vaat edici cevaplar vermek zor. Hali hazırda herkes kendi paçasını kurtarma derdinde. Dünyayı değiştirmeyi/kurtarmayı düşünen pek yok. “Dünyayı kurtarmak” ifadesi fazlasıyla ütopik ve manyakça geliyor değil mi? Eskiden de böyleydi aslında ama en azından mevcut dünya düzeninin bir alternatifi vardı o zamanlar. Adı “sosyalizm”di. İnsanlığın yegâne umuduydu. Başka bir dünyayı mümkün kılabilecek biricik damardı. Peki bugün değil mi? Sosyalizm hâlâ bir umut değil mi, hatta son umudumuz..? Güldürme bizi, Sovyetler yıkıldı gitti işte, sosyalizm mi kaldı dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, çok çok haklısınız, maalesef haklısınız. Bok haklısınız! Sosyalizm hâlâ insanlığın yegâne umudu. Lakin o zombinin, şanlı yumruğunu ne zaman kaldırıp toprağı deleceği ise koca bir muamma.
Britanyalı ünlü yazar Oscar Wilde da sosyalizmi insanlığın kurtuluşu olarak görenlerdenmiş. Ta 1891’de Sosyalizm ve İnsan Ruhu (The Soul of Man Under Socialism) adlı kitabı kaleme almış. Bu küçücük minicik içi dolu turşucuk deneme kitabını alalı epey olmuştu. Küçük hacminden ötürü pek çok kez (8 kere falan olabilir) çantama atıp, okumadan günlerce yanımda dolaştırmıştım bu kitabı. Geçenlerde yine çantama attım ve hayret ki bu sefer okudum. Kitabı okumakla ilgili ön yargılarım bulunduğunu, kitabı okumaya başladıkça fark ettim. Çünkü ben kitabın sosyalizmi eleştireceğini düşünüyordum. Zira çok sıradan ve sığ bir argüman vardır sosyalizm eleştirilirken. İnsanların eşitçe ve hakça bir düzen kurmalarının imkânsız olduğu çünkü bunun “insan doğası”na aykırı olduğunu söyler bazı aklıevveller. Bundan hareketle, ben de Oscar Wilde’ın “Yeaa abicim, sosyalizm de neymiş falan?” diyeceğini düşünmüştüm.(Cahillik işte!) Lakin kazın ayağı öyle değilmiş.
Oscar abimiz esaslı bir sosyalistmiş. Özetle kendisi insanın doğasına en uygun yönetim şeklinin sosyalizmle kurulabileceğini savunuyor. Lakin biraz değişik ele almış olayı. Şöyle ki sıkça tekrar ettiği bir “bireyselleşme”* meselesi var kitapta. Diyor ki, kişi önce birey olmalı ki sosyalizm hakkıyla kurulabilsin, insan birey olamazsa kuracağı sosyalizmden hayır gelmez demeye getiriyor.(Sanki, ileride yaşanacak reel sosyalizm denemelerini görmüş gibi. Enteresaaaaan!) Ama atladığı şey şu ki. Onun tariflediği, kendini gerçekleştirmiş yani bireyselliğine kavuşmuş insan modelinin kapitalizmdeki karşılığı işçi sınıfı değil. Olsa olsa küçük burjuvalar… Çünkü o bireyselleşebilmiş kişiler, Wilde’a göre sanat sepetle falan uğraşmalı, dünyaya dair kafa yormalı. Tuzu kuru olmalı tabiri caizse. Yani Wilde’ın önördüğü sosyalizm aşırı idealize edilmiş, gerçekleşmesi zor görünen bir model. Ezilenleri isyan etmeye, kendilerine sunulanı kabul etmemeye çağırırken sarf ettiği sivri ve direkt dil takdire şayan, hatta yer yer anarşizan bir raddeye bile varıyor lakin bunun nasıl olacağına dair yol haritası muğlak.
E canım, zaten Oscar Wilde da önünde sonunda bir siyaset teorisyeni değil bir edebiyatçı. Bu eseri de sosyalizm güzellemesi olarak başlayıp sonrasında envai çeşit konuya değinen genişçe bir çerçici denemesi gibi. Özellikle sanat üzerine sözlerin söylendiği bölümler de oldukça dikkat çekici. Bütünlük arz etmekten ziyade parça parça aforizmik** paragraflara sahip bir kitap. Ama ciddi anlamda güzel tespitler, cümleler ve paragraflar var. Altını çizdiklerimden bir kısmını en altta paylaşacağım.
Aslında bu yazıyı, Sosyalizm ve İnsan Ruhu kitabından hemen sonra okuduğum “Yevgeni Zamyatin”in “Biz” romanının analiziyle birleştirerek yazacaktım. Bilimkurgu edebiyatın kilometre taşlarından biri kabul edilen bu kitap, bir Sovyet yazarın elinden çıkması ve totaliter rejim eleştirisi taşıyan bir anti-ütopya eser oluşuyla önemli kabul ediliyor. Tabi ki sosyalizmin yüceltilmesi ya da eleştirilmesiyle de doğrudan ilişkili. Bu yüzden ikisini bir arada yazmayı planlamıştım ama gereksiz uzun bir yazı olacağını düşündüğüm için bu yazıya burada son vereceğim ve “Biz” ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım.
---------------------------------------------------------------------------------------------
Meraklısına Not: (*Bireyselleşme): Bu kavram kitapta sıklıkla tekrar ediliyor ve ilginç bir şekilde özel ad olmamasına rağmen sürekli baş harfi büyük yazılmış, “Bireyselleşme” şeklinde. Türkçe dil bilgisi kurallarına göre yanlış bir kullanım. Bütün kitapta böyle görünce merak edip kitabın çevirmeni Sayın Fuat Sevimay’la sosyal medya üzerinden bağlantı kurup bu durumun sebebini sordum. Sağ olsun, üşenmeden cevap yazdı bana kendisi ve bunun orijinal basımla ilgili olduğunu, şu anda hatırlamadığını ancak muhtemelen terim anlamlı olarak verilen bu ifadenin orijinal metinde böyle yazıldığını, kendisinin de buna sadık kaldığını söyledi. Lakin benim naçizane fikrim bu tarz çevirilerde çevrilen dilin dil bilgisi kuralları esas alınmalı, orijinal metindeki farklılıklar ise-gerekli görülürse-dipnot olarak verilmeli.
**Aforizmik: Bunu ben uydurdum. Ne yani, olamaz mı?
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Meraklısına Alıntılar:
“İnsanların çoğu sağlıksız ve abartılı bir fedakârlıkla diğer insanların çıkarlarını kendilerinden daha üstün tutarak, aslında biraz da buna itilerek hayatlarını mahvederler. Büyük bir ciddiyet ve duygusallıkla gördükleri kötülüklere çare bulmaya adarlar. Ama onların çareleri hastalığı iyileştiremez; aksine daha da derinleştirir. Aslına bakarsanız, onların sundukları çareler de hastalığın bir parçasıdır. Örneğin; yoksulluk sorununu, yoksul insanların hayatta kalmasını sağlayarak ya da daha ileri bir ekolün yaptığı gibi, yoksulları oyalayarak çözmeye çalışıyorlar. Ama bu soruna bir çözüm getirmiyor; aksine sorunu daha da fazla körüklüyor. Asıl çözüm, toplumu, yoksulluğun ortadan kalkacağı bir temel üzerine inşa etmekten geçiyor. Ve fedakarlığın erdemleri, bu hedefin gerçekleşmesine engel oluyor.”
“Tarih okumuş herkesin bildiği gibi, itaatsizlik insanın asıl erdemidir. İlerlemeler itaatsizlik yolu ile gerçekleşir, itaatsizlik ve isyan yoluyla.”
“İnsan, kötü beslenen bir havyan gibi yaşayabileceğini göstermeye bu kadar da istekli olmamalıdır. Bu şekilde yaşamayı reddetmelidir, ya çalmalı ya da birçok insanın hırsızlığın bir çeşidi saydığı, zenginlerden yardım dilenmelidir. Dilenmeye gelince; dilenmek, elini uzatıp almaktan daha güvenlidir ama uzanıp almak dilenmekten daha iyidir. Hayır; nankör, müsrif, hoşnutsuz ve isyankar bir yoksul muhtemelen gerçek bir kişiliğe sahiptir ve içinde birçok zenginlik gizler. Sağlıklı biçimde sesini çıkartır.”
“Düşünen biri için, tüm Fransız Devrimi’nin en trajik olayı, Marie Antoinette’in kraliçe olduğu için öldürülmesi değil; Vendee’li aç köylünün, feodalizmin o iğrenç davası uğruna seve seve kendini ölüme atmış olmasıdır. O halde şurası açıktır ki, otoriter bir Sosyalizm işimize yaramayacaktır. Şu anki sistemde çok çok sayıda insan hem özgürlük hem ifade özgürlüğü hem de sahip oldukları bir miktar mutlulukla kendilerini bir nebze olsun hayatta tutabiliyorken; “endüstriyel-kışla” ya da “ekonomik despotluk” gibi sistemlerde kimsenin bu tür bir özgürlüğü olmayacaktır.”
“Özel mülkiyetin kaldırılmasıyla gerçek, güzel, sağlıklı bir Bireyselliğe kavuşacağız. Kimse bir şeyleri ve bir şeylerin sembollerini biriktirerek hayatını heba etmeyecek. İnsan yaşayacak. Yaşamak dünya üzerindeki en nadide şeydir. Çoğu insan sadece var olur; hepsi budur.”
“Akıl gerektirmeye tüm işler, her türlü tekdüze, zevksiz, sıkıcı ve uygunsuz şartlar barındıran işler makineler tarafından yapılmalıdır. Kömür madenlerinde bizim için makineler çalışmalıdır, temizlik hizmetlerini makineler yapmalıdır, gemilerin ocakçıları makineler olmalıdır, sokakları makineler temizlemelidir, yağmurlu günlerde mesajları makineler ulaştırmalı, gergin ve sıkıcı her işi makineler yapmalıdır.”
“Bu Ütopik midir? İçinde Ütopya ülkesi olmayan bir dünya haritası, göz atmaya bile değmez çünkü o, insanlığın yaklaşmakta olduğu ülkeyi göstermektedir. Ve insanlık oraya ayak basınca, ufka doğru göz atar ve daha iyi bir ülke görünce oraya doğru yelken açar. İlerleme Ütopyaların gerçekleşme sürecidir.”
(Buraya siyasal-sosyal sistemlerle ilgili birkaç alıntısını alabildim. Hepsini yazamazdım. Sanat üzerine sözlerinin ise hiçbirisini almadım. Belki onları başka bir yazıda değerlendirebiliriz.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder