25 Ekim 2019 Cuma

ŞİMDİ “BİZ” NEYİZ




Geçenlerde ünlü Britanyalı yazar Oscar Wilde’ın sosyalizmle ilgili düşüncelerini anlatan kitabından söz etmiştim. Oscar Wilde, sosyalizmin en esaslı ve uzun ömürlü deneyimi olan Sovyetleri göremedi. Çünkü insanlığın en acayip yüzyılı olan 1900’lerin başında ölmüştü, Sovyetler ise Ekim Devrimiyle 1917’de kurulmuştu. Sovyetleri göremediği gibi “Biz” romanını da okuyamadı. Sovyet yazar Yevgeni Zamyatin, “Biz”i 1923 yılında yazmıştı. Wilde o tarihlere kadar yaşasaydı, muhtemelen “Biz”i över, Sovyetleri eleştirirdi.


Sovyetleri eleştirirdi çünkü “Sosyalizm ve İnsan Ruhu” kitabında anlattığı görüşlerinde, insanlığın kurtuluşunun sosyalizmde olduğunu söylüyor lakin şunu da eklemeden geçmiyordu: “Otoriter bir Sosyalizm işimize yaramayacaktır. Şu anki sistemde çok çok sayıda insan hem özgürlük hem ifade özgürlüğü hem de sahip oldukları bir miktar mutlulukla kendilerini bir nebze olsun hayatta tutabiliyorken; “endüstriyel-kışla” ya da “ekonomik despotluk” gibi sistemlerde kimsenin bu tür bir özgürlüğü olmayacaktır. “


Wilde, Zamyatin okumamıştı ama belki de Zamyatin, Wilde okumuştur. Belki de Wilde’ın bahsettiği “endüstriyel kışla” tabiri edebiyatın sınırlarını zorlamayı seven, özgürlükçü* Zamyatin’in kafasında bir ampul yanmasını sağlamış bile olabilir. Zira Zamyatin’in “Biz”indeki “kusursuz” işleyen toplumu tanımlamak için kullanılabilecek tabiri caizse cuk oturan bir söz “endüstriyel kışla”.


Zamyatin, “Biz”i bilimkurgu edebiyatının temel taşlarından sayılıyor. Aldous Huxley(Cesur Yeni Dünya), Ray Bradbury(Fahrenheit 451) gibi ünlü bilimkurgu-ütopya/distopya yazarları, Zamyatin’den açık bir şekilde etkilendiklerini itiraf etmişlerdir. Zamyatin’in, eseri o dönemlerde bilimkurgu anti-ütopya şeklinde tanımlanmış.(Distopya tabiri daha mı sonra çıktı acaba?)


Kitabı okumak isteyenler çıkabilir ki bu yüzden olabildiğince tat kaçıran** vermeden yazmaya çalışacağım. Bilimkurgu türüne ilgi duyanların bu kilometre taşı kitaba mutlaka bakmalarını tavsiye ederim. Lakin; piyasa işi bir bilimkurgu olmadığını, dil ve anlatımının yoğun ve zorlu olduğunu, kolay okunmadığını da eklemek isterim. Yani her okuyucuya hitap etmeyebilir.


Pek çok distopik örnekte olduğu gibi gelecekte geçen kurallı ve steril bir toplum anlatısı var. Karakterlerin adları sayılardan ve harflerden oluşmakta. Yani bireyin değil, sistemin önemli olduğunu bize en baştan fısıldayan bir uygulama bu. Başkahramanımızın adı da D-503. D-503 gelecekte inşa edilmiş bu kusursuz, kurallı toplumun içinde bilim insanı olarak çalışmakta ve içinde yaşadığı bu topluma bu yönde hizmet ettiği için kıvançlı bir birey. Topluluğun başında “iyilikçi” adı verilen, son söz sahibi ama her şeyi topluluğunun iyiliği için yapan bir de lider var. Toplulukta bazı özgürlükler kısıtlanmış ama toplumun huzuru ve devamlılığı için yapılmış tüm bunlar. D-503 de bu kuralları içselleştirmiş bir birey ve bu kuralların yılmaz bir savunucusu. Toplulukta bazı özgürlükler kısıtlanmış dedik ama bazı özgürlükler de alabildiğine genişletilmiş. Mesela cinsellik toplum tarafından gayet normalleştirilmiş, herkes istediği kişiyle cinsel münasebette bulunabiliyor, tabi ki yine devletin kontrolünde ve “pembe birer bilet” eşliğinde. :)) Neyse, çok uzatmadan ve de çok tat kaçıran vermeden sadede gelelim. Bir gün D-503, I-330 ile tanışıyor ve hayatı bir anda değişiyor. I-330’a kendini kaptıran, ki aslında aşk vb. her duygu gereksiz hale geldiği için toplumda neredeyse ortadan kalkmış durumdayken, D-503 bir anda yaşadığı hayatı ve toplumu sorgulamaya başlıyor. İşte böyle, bilimkurgunun köşetaşı dedikleri kitap aslında bir aşk*** romanından başka bir şey değil. Ve bize verdiği mesaj da bu: Sarsılmaz görünen bir düzen de kursan işin içine kadınlar girdi miydi iş karışır arkadaş! Ne yaa! Benim çıkardığım mesaj bu. Siz de okuyun, siz de kendi mesajınızı çıkarın.



Zamyatin bu eseri 1920’lerin başında yazıyor ama Sovyet Rusya’da kitabın basılmasına izin verilmiyor. Zira yaptığı sistem eleştirisinin Sovyetlere yönelik olduğu düşünülüyor. (Proletkült**** ideologlar Bogdanov ve Gastev’in yazdığı ütopyaların parodisi olarak düşünülmüş.) Sonrasında da kitaplarını yayınlamasına, iş bulmasına izin verilmeyip inceden inceden sindiriliyor Rusya’nın bu özgün yazarı. 1932 yılında Maksim Gorki’nin yardımıyla Fransa’ya gidiyor ve sonra oralarda ölüyor. Yalnız, ilginç tarafı Sovyetlerden ayrıldıktan sonra da Sosyalizm ve Sovyetler aleyhine bir söylemde bulunmuyor, aslında ülkesindeyken de zaten eleştirisinin sosyalizme karşı***** olmadığını söylemesine rağmen kendisini dinletemiyor.


Bana kalırsa da Zamyatin’in eseri direkt olarak o dönemin Sovyetlerini hedef alıyor olamaz. Ama ileride yaşanabilecek olan totaliterleşmeye karşı önceden bir uyarı olduğu da su götürmez bir gerçek.
Velhasılı, Zamyatin’in “Biz”i ilgiyi hak ediyor. Bilimkurgu, distopya tarzı şeyler seviyorsanız ve hâlâ okumadıysanız eksik kalmayın. Yok, o tür beni sarmıyor derseniz uzak durun.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Meraklısına Notlar:
*: Zamyatin’in özgürlükçülüğü siyasal anlamda bir özgürlükçülük değil salt olarak. Kendisi sanat alanında da özgün çalışmalarıyla tanınıyor. Dil ve anlatım sınırlarını zorlamasıyla, Rusya’da post-modern edebiyatın da ilk temsilcilerinden sayılıyor. “Edebiyat, Devrim, Entropi ve Diğer Şeyler Üzerine” adlı makalesindeki şu iki ifade onun sanat anlayışının bir özeti gibi: “Rus Eebiyatının otoyolu, Tolstoy, Gorki, Çehov’un dev tekerleklerinin çiğnediği bu otoyol gerçekçiliktir, gündelik hayattır: demek ki gündelik hayattan uzaklaşmak gerekiyor.”
“Tehlikeli edebiyat yararlı olandan daha yararlıdır; çünkü o entropi karşıtıdır, o hesaplamayla, katılaşmayla, kabukla, yosunla, huzurla mücadelenin bir aracıdır. Ütopiktir, saçmadır-tıpkı 1797 yılındaki Babeuf gibi, fakat yüz elli yıl sonra doğrudur.”


**: Tatkaçıran, spoiler sözcüğüne bulduğum Türkçe karşılık. Başka yazılarda da kullanmıştım ama görmeyenler için hatırlatma. Çekinmeden kullanın, hak iddia etmem. Spoiler gibi devasa yaygınlıktaki bir sözcüğe karşı hiç şansımız yok ama kim demiş yel değirmenlerine karşı savaşmak zevksizdir diye.


***: Başkahramanın ağzından yapılan ve aşkın kaçınılmazlığıyla ilgili şu tasvir bence gelmiş geçmiş en iyi aşk tasvirlerinden biri değil de ne?
“(…) ve bu gerekli olana boyun eğmek ne büyük mutluluk. Belki de bir demir parçası da kaçınılmaz, şaşmaz yasaya boyun eğerek mıknatısa böylesine mutlu bir şekilde yapışmaktadır. Yukarıya atılan taş bir saniye duraksadıktan sonra hızla aşağıya, toprağa düşer. İnsan da can çekiştikten sonra son nefesini alıp öldüğünde böyle mutludur. (…) Demirin mıknatısa gitmeyi istemediğini, ama kanunun kaçınılmaz ve şaşmaz olduğunu ona nasıl açıklamalı…”


****:Proletkült ütopyası “insan ruhunun ve sevgi duygusunun yok edilmesi” temelinde dünyanın yeniden inşası.


*****: Zamyatin, sosyalizme karşı değildir; zira kendisi de bir sosyalisttir. Tıpkı, Troçki gibi; eleştirel bir sosyalisttir. Ve kaderi de onun gibi memleketten sürülmek şeklinde olmuştur. Şu sözlerinde de zaten bir Troçki esintisi hissedilir: “Devrim her yerdedir, her şeydedir; sonsuzdur, son devrim yoktur, son sayı yoktur. Sosyal devrim, sayısız devrimden sadece biridir. Devrimin yasası sosyal değişimdir, ölçülemeyecek kadar çoktur-kozmik, evrensel bir yasadır-tıpkı enerjinin korunması; enerjinin bozulması yasası gibi(entropi)” (s.242)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder