30 Kasım 2019 Cumartesi
PEKİ ÇEKİÇ NEREDE
Amin Maalouf’u çok satan romanlarıyla tanırız. Gerçekten de iyi bir romancıdır. “Semerkant” ve “Doğunun Limanları” romanlarını çok beğenerek okumuştum. Özellikle “Doğunun Limanları”na bayılmıştım. “Semerkant”ı bazı yerlerde fazlaca oryantalist bulsam da bir roman olarak çok başarılıydı. Diğer romanlarını okumadım ama onların da çokça olumlu yorumlar aldıklarını biliyorum. Amin Maalouf gerçekten de usta bir romancı. Roman yazma işini yemiş yutmuş, tüm matematiğini kavramış ve bu sanatı çok iyi icra ediyor. Kendisi ayrıca Doğu’dan çıkan bir yazar olarak roman anlatıcılığıyla yetinmemiş ve bir entelektüel olarak içinden çıktığı Arap coğrafyasının durumuna dair zaman zaman tespitlerde ve eleştirilerde bulunan yazılar da yazmıştır. İşte elimizdeki kitap-Çivisi Çıkmış Dünya-onun bu minvalde kaleme aldığı bir eseri. Uzunca bir deneme diyebiliriz bu kitaba.
İtiraf etmek gerekir ki ben deneme kitaplarını çok severek okumam. Hele ki birbirinden bağımsız yazılardan oluşan deneme kitapları bana hiç hitap etmez. Çünkü okursunuz, okursunuz ve anlatılanlar bir sabun köpüğü gibi uçup gidiverir. Yazarın hayata ve insanlığa dair pek çok teşhisi ve kritiği vardır bu yazılarda. İşte tam da bu yüzden-“pek çok” olmalarından dolayı-bunların çok azı aklınızda kalır. Bu tarz kitapları sürekli altını çizerek, notlar alara okumak da bir yerden sonra anlamsız gelmeye başlar. Anlatıcının tüm düşüncelerini olumlayan bir hınk deyici gibi hissetmeye başlar insan kendini. Velhasılı bayıldığım bir tür olmamasına rağmen, arkadaşımın elinde gördüğüm bu kitabı okumak için büyük bir istek duydum içimde ve karşı koyamadım bu isteğe. Neticede okudum. Neyse ki korktuğum gibi olmadı ve sıkılmadan bitirdim. Sıkılmamamın sebebi, biraz önce bahsettiğim 88 ayrı konudan bahseden bir deneme kitabı olmamasından kaynaklanıyor. Kitabın belli bir çıkış noktası var ve aşağı yukarı her yazı bu eksenin etrafında dönüyor. Adından da anlaşılacağı üzere kitap tüm dünyayı tehdit eden küresel sorunları ele alıyor. Ve diyor ki bize “Bu dünyanın çivisi çıkmıştır, dünya çevresel/iklimsel olarak bir uçurumun kıyısındadır, kültürel olarak yozlaşmış ve yok olmanın eşiğine gelmiştir.” Bu tespiti yapıp şu mesajı veriyor bize Maalouf: “Ey insanlar, dünyanın ağzına tükürdük, birbirimizin ağzına tükürdük; yetmedi mi daha, hepimiz aynı gemideyiz ve gemi batıyor.”
Kitap üç ana başlık altında toplanmış: 1- Aldatıcı Zaferler, 2- Yoldan Çıkmış Meşruiyetler, 3- Hayali Gerçeklikler.
İlk bölümde mevcut dünya düzeni üzerine tespitte bulunan Maalouf, dünyadaki büyük küresel güçlerin, özellikle de Amerika’nın dünya üzerindeki belirleyiciliğinden, bu belirleyiciliğin aldatıcılığından ve tehlikelerinden bahsediyor. İkinci bölümde yine dünyanın genelinde ve belli bölümlerinde iktidarların meşruiyetlerini nasıl elde ettikleri ve zamanla bunu nasıl kötüye kullandıkları anlatılıyor. Üçüncü bölümde de daha somut şekilde bizi bekleyen tehlikeler ortaya koyuluyor.
Maalouf bir Lübnanlı ama Fransa’da yaşıyor. Lübnan iç savaşında ailecek Fransa’ya iltica etmek zorunda kalıyorlar. Babası bir gazeteci olan Maalouf, babasının izinden gidiyor ve gazetecilik falan derken romancılıkta buluyor aradığı yolu. Maalouf, Doğu’dan çıkan bir isim olmasına rağmen Batı kültürünü tam olarak benimsemiş, Batı’nın üstünlüğünü net bir şekilde kabul etmiş birisi. Lakin, entelektüel bir sorumlulukla-belki de çıktığı kabuğu beğenmiyor demesinler diye-anavatanının ve tüm Arap coğrafyasının kurtuluşu üzerine de kafa yormuş kitapta. Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Mustafa Kemal’in başarılarından övgüyle bahsetmiş ve yapılanların aslında Arap coğrafyasına örnek olması gerektiğini vurgulamış. Özellikle 70’lerde Mısır’da ortaya çıkan Cemal Abdülnasır’dan ve hareketinden çok detaylı bir şekilde bahsetmiş kitaptan, Abdülnasır istediklerini başarabilseydi, biraz daha becerikli olsaydı, Arap dünyası da belki Türkiye gibi kendisini kurtaracak ve batağa düşmeyecekti denebilecek tespitlerde bulunuyor.
Maalouf’un anlattıklarına pek karşı çıkan olacağını zannetmiyorum. Tespitlerini önemli ve doğru buluyorum. Özellikle bu kitabı okuyup bilgilenecek ve aydınlanacak insanlar da olabileceğini düşünüyorum yine de kitap ben de bir eksiklik hissi uyandırmadı değil. Nedir o eksiklik hissi: Maalouf’un onca güzel bilgi ve tespitine rağmen somut bir çözüm önerisinin olmaması. Özellikle kitabın pek çok yerinde sosyalizme ve komünizme geçiren, sosyalist/komünist çabaları yetersiz bulan Maalouf’un, çözüm üretme konusunda, eleştirdiği bu düşünce akımlarının yanlarına bile yaklaşamaması düşündürücü.
Kitabı okuduktan sonra ister istemez şu hissi yaşıyorsunuz. “E, tamam canım, biz de biliyoruz; dünya artık gerçekten de geleceği belirsiz bir yer, insanlığın nereye gittiği de meçhul. İyi güzel de ne yapacağız? Dünyanın çivisi çıkmış peki ama çekiç nerede ve onu nasıl kullanacağız?” Kitabın bu konuda somut bir önerisinin olmaması büyük bir eksik bence. Yine de özellikle Arapların demokratikleşme tarihi ve Arap coğrafyasındaki halk hareketleri hakkında benim gibi çok az şey bilen insanlar için okunmasında fayda olan bir kitap.
----------------------------------------------------------------------
Dipnot: Kitapta beğendiğim ve not aldığım yerler vardı ama hepsini yazmayacağım. Beni en çok etkileyenini yazarak bitireyim: “Meşruiyet, en inançlı olana değil, mücadelesi halkınkiyle aynı olana verilir.” Meşruiyeti de şu şekilde tanımlıyor Maalouf: “Halkların ve bireylerin, insanlar tarafından var edilen ve ortak değerlerin taşıyıcısı olarak görülen bir kurumun yetkesini, aşırı zorlama olmaksızın kabul etmesini sağlayan şey meşruiyettir.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder