13 Aralık 2019 Cuma

FANTASTİK EDEBİYAT KİM İÇİN NE İÇİN




Fantastik romanlar, eski zaman masallarının günümüz versiyonları aslında. Bu edebiyatın en çok beslendiği yer kuşkusuz masallar dünyası. Halk masallarının basitliğinin bu eserlerde biraz daha estetik hale getirildiğini, teknik olarak üstün nitelikler kazandırıldığını görürüz. Amaç ve vurgu aynıdır. Klasik masallarda kötüler kaybeder, iyiler kazanır. İnsanların sıkıcı, durağan, mutsuz ve umutsuz hayatlarına heyecandır, umut ışığıdır masallar. Fantastik edebiyatın da aynı işlevi görmediğini kim söyleyebilir. Bizi hayatın can sıkıcı gerçekliğinden kurtarmaları; havalı, heyecanlı, tehlikeli ve de hayal gücümüzü mıncıklayan bir dünyaya götürmeleri değil midir fantastik şeylere bizi çeken.
Fantastik romanlar, edebiyat dünyasının marjinal çocuklarıdır biraz da. Diğerleri tarafından zaman zaman hor görülen, burun kıvrılan, çoluk çocuk işi görülen hatta zaman zaman edebiyattan bile sayılmayan üvey bir tür adeta. Lakin azımsanmayacak bir takipçi kitlesine sahip bir türden bahsediyoruz aslında.(Dünyada böyle biz de değil.) Bu kitle diğerlerinin kendileri hakkında ne düşündüğünü çok da iplemiyor. Zaten marjinal olmak biraz da bu demektir. Öteki olmayı dünden kabullenmeden marjinal olunmaz ki!


Okunacak kitaplar konusunda pek ön yargılı birisi değilimdir şahsen. Pek çok şeyi okuyabilirim. Bu sebeple de çevrem tarafımdan “çöp okurlukla” itham edildiğim olmuştur. Ön yargılı olmadığım türlerden biri de fantastik romanlardı tabi ki. Ön yargım yoktu lakin bir fantastik edebiyat tüketicisi de sayılmazdım hani. Okuduğum tek tük örnekleri dışında çok fikir sahibi olduğum bir alan da sayılmazdı. Geçtiğimiz ay ise, “Şamanlar Diyarı” adlı romanı okuma bahtiyarlığına eriştim. Durup dururken olmadı tabi ki bu iş. Yeni okuma grubumuzun* ilk kitabıydı “Şamanlar Diyarı.” Barış Müstecaplıoğlu’nun bu eserini elime ilk aldığımda çok bir beklentim yoktu açıkçası. Fantastik edebiyattı yani altı üstü. Fantastik kuntastik olayların, türün klişelerine uygun bir şekilde, sürükleyici bir kurguyla anlatılacağı, bittiğinde de kitaptan size geride bir şeylerin kalmayacağı sabun köpüğü bir şeydi muhtemelen. Ama romanın bunlardan ötede, daha yukarılarda, özel bir yerde durduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Bir kere Barış Müstecaplıoğlu**, fantastik edebiyatın tüm özelliklerini yemiş yutmuş biri o çok belli. Bu kitabın bir fantastik roman olarak dünyanın her tarafında gideri var. Bunun yanı sıra bu topraklardan beslenen, buraların gündemini de anlatan bir şeyler yazmayı da dert edindiği besbelli. Hoş zaten böyle bir derdi olmasaydı, muhtemelen, batıdaki fantastik edebiyat üretimlerinin bir özentisi olarak yaftalardık yaptığı işi.
Onun yazdığı şeyi kıymetli kılan şey, evrensel olan; ama evrensel olduğu kadar bizim topraklarımızın da kadim*** sorunlarından biri olan “ötekine yaşama şansı tanımama”yı işliyor olması.

Olaylar Delkarna adlı bir diyarda geçiyor. Delkarna, kral Arterus’un yönetimindeki bir diyar.
Delkarna’da insanlar mutlu ve huzurlu görünüyorlar ama görünüşte kalıyor aslında tüm bunlar. Aslında Delkarna içten içe kaynıyor. Delkarna’da Delkarlar ve Nasralar birlikte yaşıyorlar ama Delkarna karışıklıklara gebe. Nasralar, Delkarların yönetiminde yaşamayı kabul etmiş bir halk ama bir yandan Özgür Nasra diyarı hayali kuranlar da yok değil içlerinde. Hatta örgütlenip krallık güçleriyle savaşanları bile var. Kral Arterus’un ise tüm Nasraları ortadan kaldırmak gibi gizli planları var. Daha önce atalarının Şamanlara ve Harnanlara yapmaya çalıştığı soykırımlar gibi… Şamanlar… Kitabımızdaki hayal dünyasının umudu, barış elçileri… Çok zorlu eğitimlerden geçen, istediği zaman kocaman bir Nazkor ayısı istediği zaman minicik bir arıya dönüşebilen; ruhlar diyarına gidip geri gelebilen Şamanlarımız, bu yeteneklerini insanlar ve insanlık için kullanmaya ant içmiş durumdalar. Peki, Delkarna’yı, Harnanik’i ve diğer diyarları kurtarıp buralara kalıcı bir şekilde barış gelmesini, insanın insanı ve diğer türleri yok etmesine bir nihayet vermeyi başarabilecekler mi acaba? Bunu biz, kitabı okuyanlar da, bilmiyoruz. Çünkü “Şamanlar Diyarı” bir serinin ilk kitabı. Yani kitabı bitirdiğinizde aklınızda bir sorular yumağıyla kalakalıyorsunuz.

Şamanlar Diyarı alegorik**** bir anlatım üzerinden de olsa suya sabuna dokunan bir kitap. Belki de bu alegorik anlatım sayesinde fantastik edebiyat bu denli çekici. Tarafı da belli… Onu bunu tutmadan, direkt barışın tarafında. Velhasılı, bu roman kendisine ön yargısızca yaklaşacak her türlü okuru memnun edecek, heyecanlandıracak ve en önemlisi düşündürecek bir roman. Bu romanı özellikle genç okuyuculara tavsiye ederim. Çünkü onlar hayat yolunda umutlarını henüz kaybetmediler ve yeni, güzel bir dünya kurulabilecekse eğer bu önce hayal ederek başlayacak.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

*: Evet, yepisyeni bir okuma grubunun mensubuyum ve bundan çok mutluyum. Bence etrafınızda okumayı seven insanlar varsa hemen bir okuma grubu kurun. 3 kişi 5 kişi 10 kişi… Sayıya takılmayın. Bir hedef doğrultusunda, belirli bir süre içerisinde okuma yapmak; okuduklarını insanlarla paylaşmak, senin kitapta göremediğin noktaların başka insanların gözünden görmek hem öğretici hem de eğlenceli.
**: Yazarın fantastik edebiyat alanında başka pek çok romanı, hikâyesi ve makalesi var. Genç yaşına rağmen hatırı sayılır ve saygın bir yer edinmiş kendisine bu alemde. Kendisine selamlar, kelamlar…
***: Kadim sözcüğü fantastik edebiyatın olmazsa olmazlarındandır. :)))) Çok eskiye dayanan, ezeli falan desek hiç bu tadı vermez. Kadim dedin miydi tadından yenmez. :))
**** : Kabaca söylersek sembollerle anlatmak işi. Yani anlatılanların aslında gerçek hayatta yaşananları sembolize ediyor olması durumu.

Dipdipnot : (Kitaptan iki alıntıyla bitirelim)

“Savaş zamanı insanların en iyi ve kötü yanları ortaya çıkar. Sakin ve güvenli günlerde, iyilik ya da kötülük yapmak için fırsatı olmamış bir adamın gerçekte nasıl biri olduğunu bilemezsin. Ne zaman işler sertleşir, bir seçim yapman gerekir, ruhunun derinliklerinde bir canavar mı uyuyor yoksa bir kahraman mı, o zaman belli olur.” S.145

“Zaman ilerledikçe şunu fark ettim, bugün zayıf olan, birkaç nesil sonra güç kazandığında, başkalarını kendisine yapılan zulmün aynısını yapmaktan geri durmuyordu.” S.177

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder