6 Kasım 2010 Cumartesi
Cuma Hocanın Küpesi ve Gelenekler
Cuma Toygar bir sınıf öğretmeni. Aynı zamanda çevreci bir aktivist. Son günlerde başı biraz belada. İki sefer kınama bir sefer maaş kesintisi cezası almış. Sürgün edilmesi gündeme gelmiş. Suçu küpe takmak. Aslında işin garip tarafı kılık kıyafet yönetmeliğinde küpe takmanın bir yasak olarak belirtilmemiş olması. Yasaklanmamış bir durum nasıl suç teşkil edebilir ki diye düşünüyor insan ister istemez. İşte orada geleneklerimiz devreye giriyor.
Manisa İl Milli Eğitim Müdürü Aziz Ersoy durumu şöyle izah etmiş kendince:
“Yönetmelikte küpe takma denmiyor ama geleneğimizde böyle bir şey yok.” Tamam buna da eyvallah, ülkemizde yazılı olmayan yasalar çoğunlukla yazılı yasalardan çok daha etkili olabiliyor. Son zamanlarda buna moda tabirle “mahalle baskısı” da diyebiliriz. İşin burasında milli eğitimin ve valilğin niyetini biraz sorgulamak gerekiyor. Eğer iyi niyetliler ve amaçları öğretmenlerinin üzerinde oluşabilecek baskıdan onu korumaksa “Bak arkadaş biz senin küpe takmana karışmayız çünkü yönetmelikler aksini söylemiyor; ama bu ülke henüz böyle bir şeyi kaldırmıyor, bu yüzden sen o küpeyi takmasan daha iyi olur.” diyebilirlerdi. Ve takıp takmamak Cuma Hocanın inisiyatifine bırakılabilirdi. Ama niyetlerinin iyi olmadığı açık. Farklılıklara saygıları yok ve farklı olanı tehlikeli görüyorlar. Peki onlar ne yapmışlar, önce kınamışlar sayın meslektaşımızı sonra haksız bir şekilde maaş kesintisi yapmışlar ardından da sürgüne göndermeye karar vermişler. Tabi bu cezalar için de kılıf hazır: emre itaatsizlik ve amirlerine saygısızlık.
Meselenin küpe takıp takmama meselesi olmadığı aşikar. Bu da bir özgürlükler meselesi. Peki, özgürlükler demişken; toplumsal hayatı düzenleyen ve çoğu zaman yazılı kanunlardan daha fazla yaptırımı olan geleneklerimiz özgürlüklerimizin üzerinde midir? Eğer geleneklerin gücünü daha yukarıda görüyorsanız yazının bundan sonrasını okumayabilirsiniz. Çünkü ben bu görüşte değilim. Hatta atadan babadan getirdiğimiz birçok geleneğin ve göreneğin de değişmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Bu geçmişi hor görme ya da geçmişin tecrübelerini kaale almama olarak algılanmamalı. Bu doğal bir süreç. Çağın gerisinde kalan tüm düşünceler eriyip yok olmaya mahkumdur zaten. İşin başka bir boyutu da bu farklılıklardan ürkme histerisini gelenekçilik paravanı arkasına saklamaya çalışmak. Tarih anlatılarında hep geçer, eski zaman dervişlerinin ve hatta Osmanlı padişahlarından Yavuz Selim’in küpe taktığı. Ecdadı küpe takarken mübah gören zihniyet niçin diğerine karşı hoşgörüsüzdür acaba. Güçlü olanın özgürlük alanı daha mı geniştir ya da o aksesuara yüklediğimiz anlama göre mi değişir kişiye yapacağımız muamele ?
Geleneklerin ne kadar gerekli ya da bağlayıcı olduğunu bir kenara bırakıp tekrar farklılıklar ve özgürlükler meselesine dönelim. Daha önce değerli(!) görüşünü aktardığımız Milli Eğitim Müdürü Ersoy, Cuma Hocanın küpe takması hakkında şöyle bir yorumda da bulunmuş: “Basını kullanmak suretiyle kendisine medyada yer arıyor.” Hadi diyelim ki bu hocamızın böyle bir amacı var ve küpeli marjinal hoca olmak gibi bir vitrin yapma niyetinde, bunu bile eleştirmeye hakkımız yok bence. Bu da onun seçimidir. Kaldı ki bu küpe olayının arkasında naif ve insancıl bir hikaye yatıyor. Derste öğrencilere insanların farklılıklarına ve tercihlerine saygı duymak gerektiğini anlatan Cuma Hoca’ya bir öğrencisi o zaman siz de küpe takar mısınız diye soruyor. Bunun üzerine farklılıkların korkulacak bir şey olmadığını göstermek isteyen Cuma Hoca, takıyor kulağına küpeyi. (Küpe dediğimiz de nokta kadar bir küpe zaten.) Öğrencileri de kendisi de bundan hoşlanıyor ve bir daha da çıkarmıyor küpeyi kulağından. Ve emekliliğine birkaç yıl kalmış bu yaşını başını almış hocamız yıllar sonra tanıştığı ve taktığı bu aksesuarına pek doğal bir şekilde sahip çıkıyor, özgürlüğüne ve yasalara aykırı olmayan kişisel tercihine saygı duyulmadığı için. Saygı duyulacak bir davranış.
Ben de eski kulağı deliklerden biriyim. Kulağımdaki deliği fark eden ve eskiden kulağınız delik miydi diye soran öğrencilerime uzun süre yalan söyledim bu mahalle baskısı yüzünden. Daha yeni yeni itiraf edebiliyorum ve inkar etttiğim için de pişmanım aslında. Tatillerde ailemin yaşadığı şehire giderken bana kulağımdaki küpeyi çıkarttıran, öğrencilerimin gözünde otoritem sarsılacak korkusuyla bana yalan söylettiren bu tutucu geleneklerimizi gözden geçirmenin zamanı geldi galiba.
Dün kazandığı mücadelesinden dolayı Türkan Ablamıza selamlarımızı göndermiştik, bugün de onurlu duruşundan ötürü Cuma Hoca’ya bir selam çakalım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
mahalle baskısını şiirle yıkalım.
YanıtlaSilben de günahkar kullarındanım allahım...
bir "kulhuvallahi" bilirim dualardan,
bir de "yarabbi şükür" demeyi doyunca,
bir kere oruç tutmam ramazan boyunca,
ama çekmediğim kalmadı sevdalardan.
ben de günahkar kullarındanım allahım!...
benim gibi kulun çok dünyada, allahım!...
eğer bilmiyorsan işte, haberin olsun.
ekmek derdi, aşk derdi unutturdu seni.
insan hatırlamıyor dün ne yediğini.
zaten yediğimiz ne ki hatırda dursun.
benim gibi kulun çok dünyada, allahım!...
yazdıklarıma sakın darılma allahım!...
meleklerin sana bunları söylemezler.
artık, pek yarattığın gibi değil dünya
insanlar hem sabuna karıştı, hem suya:
ne olursun hoşuna gitmediyse eğer,
yazdıklarıma sakın darılma allahım!...
sana bir şey soracağım, affet, allahım!...
beş vakit kızlar doluyor camilerine,
beyaz yaşmaklı, beyaz tenli masum kızlar...
benim bir defa görüşte yüreğim sızlar;
sen tutulmadın mı, içlerinden birine?
sana bir şey soracağım, affet, allahım!...
işte insanlar bu minval üzre, allahım!...
kıt kanaat sere serpe yollar boyunca
sen, bizim için hala o ezeli sırsın.
sen de, bizi bilmiş olsan, başkalaşırsın...
herkesin kederi, gailesi boyunca.
işte insanlar bu minval üzre, allahım!...