Bugün, arkadaşlarla birlikte güzel havayı fırsat bilip sokağa vurduk kendimizi. Biraz Kadıköy turundan sonra Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin ferah bahçesinde çayımızı yudumlayalım dedik, oturduk. Oturduk, çaylarımız geldi içiyoruz filan derken bir arkadaş yanaştı yanımıza ve şiir dinletisinden haberdar olup olmadığımızı sordu. Merak ettik, sorduk; nedir ne değildir diye. Bir garip etkinlik düzenlemişler. Bir liste koydular önümüze, yirmi kadar şairin adı yazılı listede. Dediler istediğiniz ismi seçin, onu çağıralım, yanınıza gelip size şiir okusun. Önce bir afalladık, yanlış mı anladık acaba diye şöyle bir birbirimize baktık arkadaşlarla. Öyle ya, böyle bir şiir dinletisi uygulaması daha önce hiç görmemiştik de duymamıştık da. Ama, yanlış yoktu.
Bir isim söylemekte tereddüt ettik önce. Estağfurullah yaa dedik, şairdir bu sonuçta, yazıyla çiziyle uğraşan insan değerlidir, nasıl çağıralım öyle meyve tabağı ister gibi masamıza. Ama bir yandan da hemen oracıkta Ahmed Arif’in deyimiyle bir "namus işçisiyle" tanışmanın, konuşmanın albenisine dayanamadık; velhasılı aldım elime listeyi. Aldım ama aldığıma da pişman oldum. Bir gerçekle yüzleştim çünkü edebiyatla haşır neşir olmakla övünen ben listedeki isimleri tanımıyordum ki seçeyim birini. Hepsi bana aynı mesafedeydi. Günümüz edebiyatıyla aramdaki ilişkinin bu denli uzak olduğunu ben bile fark edememişim meğerse. Listedeki yirmi küsur şairin yüzde sekseni yabancı şairlerden oluşuyordu ve benim tek sığınağım buydu. Nerden tanıyacaktım allahın ecnebi(!) şairlerini. Ben Can Yücel’i tanırdım, Ahmed Arif’i, Orhan Veli’yi, Hasan Hüseyin’i Ataol Behramoğlu’nu ve diğer ustaları. Tanırdım da ne kadar tanırdım sanki, ortalama bir edebiyatsever ne kadar tanırsa o kadar... Listede yerli şairlere umutsuzca göz gezdirirken birini tanıdım ve çocuklar gibi sevindim o an içten içe. Ben onu şair olarak bilmezdim ama tanıyordum işte canım neticede. Onur Caymaz’dı o isim. BirGün’deki yazılarından tandığım Onur Caymaz. Dedim Onur Bey’i rica etsek. Bu tercihle üzerimden bir yük kalkmış gibi hissettim kendimi, lakin içimden de dua etmekteydim, inşallah isimleri karıştırmıyorumdur, inşallah benim tahmin ettiğim kişidir diye.
Aradan bir beş dakika geçti. Bize tanıtımı yapan arkadaş yanında Onur Caymaz’la beraber geldi. Onur Caymaz masamıza oturdu ve onbeş dakikalık kısa ama bir o kadar samimi sohbetimiz başladı. Samimi dediğime bakmayın biz pek konuşamadık yine de, masaya şair çağırtıp şiir okutmanın haddini bilmezliği ve ezikliğiyle büzüşüp kaldık köşemizde. Ama o sağolsun çok rahattı, hatta bu durumla bile dalgasını geçti ve bizi de bir nebze olsun rahatlattı. O onbeş dakikalık kısacık sohbette neler neler anlattı bize, iki de şiirini okudu. Bir şairin şiirini kendisinden dinlemek kadar keyifli bir şey yoktur bence. Çünkü başkasının okuduğu mizansendir, şair kendi şiirini seslendirdiğinde ise şiir ete kemiğe bürünür, sahicileşir birden.
Benim bu on beş dakika içerisinde kendisiyle ilgili edinebildiğim izlenim gerçekten dürüst bir insan oluşu. Ağzından çıkan kelimeler sahici, yalın ve coşkulu. Sekiz tane kitabı çıkmış bugüne kadar, buna rağmen gayet mütevazı bir insan. Edebiyat dünyası şöyledir böyledir diye atıp tutmadı hiç, çok hazzetmediğinden bahsetti ama kimseye de bok atmadı. İnsanlar kitap okumuyorlar bu yüzden böyle ya da bir yerlere gelmemizi birileri engelliyor falan filan edebiyatına sığınmadı. Sekiz tane kitabım çıkmış ve ben tanınmıyorsam bunun muhasebesini kendimle de yapmalıyım dedi. Çalışmanın, üretmenin ve geliştirmenin gerekliliğinden dem vurup kendini de eleştirdi. Aynı dünya görüşü etrafında birleşmekten gurur duyduğum bu coşkulu şair arkadaş, sağolsun keyif verdi bize konukluğuyla.
Eve döndüğümde geçen hafta BirGün Pazar ekinde yazdığı güzel yazısını hatırladım ve tekrar okudum. İnsanlık için solun niçin hala en büyük umut olduğunu ne de güzel anlatıyordu: “Sol; evet gençtir, evet sabırsız; belki deneyimsizdir ama bin yıllık bilgi, birikim durur ardında ve evet, devrim haksızlıklara son verecektir. Kendin için mümkün olmasa bile senden sonrakiler için...”
Burası böyle bir ülke işte. Bir gariplikler kumpanyası gibi. Yedisinden yetmişine herkesin şair olduğu(bakınız:posta gazetesi okurlardan gelen şiirler)ama şiir okumadığı bir ülkede şairler masanıza şiir okumaya gelirler. Sahi aslında güzel olmaz mıydı akşamları eşe dosta oturmaya gittiğimizde birbirimize şiirler okusaydık.
Herkese bol şiirli aydınlık günler dilerim...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
KOMŞU BUDA BENDAN SANA OLSUN.Oturmaya çok geldim ama şiir okuyamadım burdan yolluyorum o şiiri
YanıtlaSilZaman gecenin bir vaktinden
Günün ilk ışıklarını kovalarken
Sendin karşımdaki
Zamanın akıp gidişine üzülüp duruken BEN
...Cümlelerin sahibiydin SEN
Sen bana neler yaptığını anlatır
Ben ise seninle neler kaçırdığımızı düşünür
İçimde olanı gizler dururdum
Her gece sana doğru koşar
Koşmaya çalıştıkça
İyice uzaklaştığımı hissederdim
Zor olanı yapmaya çalışırdım HER GECE
Ömürümden ömür gittiği anları yaşarken bile
Dudaklarımdan tebessüm olsa bile
Yüreğimdeki acıyı hiç bilmezdin
Sen bana yerin ayrı derdin
Ben sana AŞKIM diyemezdim
Diyemezdim de
Nasıl diyeyim
Sen başka bir bahçenin çiçeği
Başka bir yüreğin çarpıntısı olmuştun
Bana düşen sadece
Varlığının güzelliğini yaşamaktır
Gecenin bu saatinde
Yakup IŞIK
Yüreğine sağlık Jakabo.. Yalnız sen bu şiiri kime yazdın bakayım.. Meryem görüpte oymasın seni..:))
YanıtlaSilkarışma bende :D
YanıtlaSilİkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
YanıtlaSilŞu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
Gün biter gülüşün kalır bende
YanıtlaSilanılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de
Aykırı anlamlar arayıp durma
güz biter sular köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur cellat olur her gece
Her gece yeniden bir talan başlar
acı ses olur, ses deli bir yağmur
eski bir eylüle gireriz böylece
Sığındığım her yer adınla anılır
ben girerim, sokağı devriyeler basar
bir de gülüşün eklenir kimliğime