20 Temmuz 2019 Cumartesi
ENDİŞE, MERAK VE BEKLEYİŞ
GİRİZGAH: “Bir kitap okudum hayatım değişti.” diye başlıyor Orhan Pamuk’un “Yeni Hayat” romanı. Bu romanı henüz okumadım ama bu söz o kadar çok kullanılır ki kitabın kendisinden daha ünlü hale gelmiş. Henüz okumadığıma göre bu yazının konusu “Yeni Hayat” olamaz. Ama her yazıya da bir giriş lazım değil mi? Bu sözün verdiği eli tutup devam edelim. Bir kitap okudum ve hayatım değişti diyemem ama bir üçleme okudum ve dibim düştü diyebilirim. Bu arada “dibi düşmek” diye bir deyim yok. Yani henüz yok TDK’de(Evet TeDeKa değil, TeDeKe seni cahil!). Lakin bir 20 yıl sonra olmayacağının garantisi yok. Bu hızla kullanmaya devam edersek neden olmasın. Ne maksatla kullanıyoruz bu tabiri? Genelde çok beğendiğimizi anlatmak için kullanıyoruz. Daha güzel tabirler yok mu? Var illaki. “Hayran kaldım, büyülendim” gibi daha yaygın ve sözlükte de var olan ifadeler kullanabilirdim. Ama çalaklavye yazarken “dibim düştü” dökülüverdi parmaklarımdan. (Bu arada “dibi” de ne çok seviyormuşuz be arkadaş! Bir de “adamın dibi” var ki sorma gitsin! O apayrı bir yazının konusu olabilir tek başına.) Neyse konuyu ne çok dağıttım kendi kendime. Şimdi şu dağınıklığı biraz toplayalım ve girizgaha bir nihayet verelim. Nerede kalmıştık? Hah! Üçleme diyorduk.
NASIL OKUDUM: Bu bahsi geçen ve beni mest eden(bakın bu da var;) üçleme, Yaşar Kemal’in “Dağın Öte Yüzü” Üçlemesiydi. Dağın Öte Yüzü Üçlemesi adı üstünde üç kitaptan oluşuyor. Sırasıyla “Orta Direk”, “Yer Demir Gök Bakır” ve “Ölmez Otu”. Aslında en başta üçlemenin tamamını okumak gibi bir niyetim yoktu. Okuma grubumuzun listesinde olduğu için “Orta Direk”i okumaya başladım ilkin. Ve “Orta Direk” tabiri caizse çarptı beni. O çarpılmanın etkisiyle diğer iki kitabı da peşi sıra okudum. İyi ki de okudum.
Bu üç kitap birbirlerinden bağımsız okunabilirler pekâlâ, lakin bence sıra gözetilerek hepsi okunmalı. Her birinin ayrı konusu, ayrı odağı olsa da birleştikleri çok yer var. Kahramanlarımız zaten ortak ve mekânlarda da yine ortaklık devam ediyor.
İlk kitapta-“Orta Direk”te-Uzun Ali ve ailesinin tüm Yalak köylüsü gibi çalışmak için Çukur’a (Çukurova) yaptıkları yolculuk anlatılıyor. Bir türlü bitmeyen çileli, amansız bir yolculuk… Bu kitabın ekseninde Uzun Ali ve anası Meryemce’nin çatışması var.
İkinci kitapta-“Yer Demir Gök Bakır”da-Çukur’dan para kazanamadan dönen köylünün şehirdeki tüccar Adil Efendi’ye borçlarını ödeyememe korkusu ve peşinden Taşbaş Mehmet’i evliya mertebesine çıkarmaları anlatılıyor. Bu romanda Taşbaş Mehmet ve Muhtar Sefer çatışması var.
Üçüncü ve son kitapta-“Ölmez Otu”nda-ise Memidik’in Muhtar Sefer’den öç alma çabaları, Taşbaş’ın evliyalıktan tenzili, Meryemce’nin tek başına hayata tutunuşu anlatılıyor. Memidik, Meryemce ön planda ve birden çok çatışma var.
Bence bu üç roman Türk romanındaki en iyi ve belki de ilk “gerilim” romanı örnekleri olabilirler. Gerilim diyince aklınıza sadece günümüzün birbirine benzeyen klasikleşmiş gerilim romanları gelmesin. İllaki korkutucu ögeler barındıran, kaçma kovalamaca içeren, bir cinayet üzerinden işleyen bir tür değildir sadece “gerilim”. Kaldı ki bu üçleme bunların hepsini de barındırıyor o ayrı mesele. Ya da iyi bir gerilim olması için batı romanındakilere benzemesine de gerek yok. Bu topraklar insan kaynaklı gerilimin en acımasız ve vahşi olanlarını barındırıyor zaten. Bu üçlemeyi şahane birer “gerilim” başyapıtı yapan şey şu üç duyguyu okuyucusunun iliklerine kadar hissettiriyor olması:endişe, merak, bekleyiş. Bu üç duygu hiç bitmiyor ve yakanızı bir an bile bırakmıyor.
Uzun Ali ve ailesi Çukur’a bir türlü inemedikçe(1.kitap), Adil Efendi köye bir türlü gelemedikçe(2.kitap), Memidik Muhtar Sefer’i bir türlü öldüremedikçe(3.kitap) endişeli bir şekilde, merak ederek bekleyip duruyorsunuz okuyucu olarak. Ve gerim gerim geriliyorsunuz.
Yaa işte böyle bir yazar Yaşar Kemal. Destanın(İnce Memed-Oraya da geleceğiz) da en hasını yazmış, gerilim romanının da. Yukarıda bahsettiklerim romanın okuyucusuna hissettirdikleri ile ilgili. Bir de işin edebi boyutu var ki tarifi mümkün değil. Yaşar Kemal o kadar iyi bir dil mühendisi ki yapıtlarında hiçbir fazlalık yok. Kitaplar dil ve anlatım olarak da kusursuz bir matematiğe sahip. Tıpkı kurgusuyla ve yarattığı atmosferle okuyucuyu avucuna alıverişindeki ustalık gibi. Ve o kadar ilginçtir ki bu toprakların acımasız gerçeklerinden-sefalet, yoksulluk, batıl inanışlar, feodal yapı-hareket ederek müthiş bir gerçeklik sunarken önünüze; zaman zaman bir masala, hatta fantazyaya varan bir estetiği de kullanıyor. Yani gerçeklikle fantazya yan yana. Bunu yapabilecek başka bir yazar gelmiş midir bilemiyorum. Karakterlerine üflediği ruh da bambaşka. Meryemce kadar direngen, Uzun Ali kadar dayanıklı, Taşbaşoğlu Mehmet kadar sabırlı, Muhtar Sefer kadar kurnaz/kaypak nasıl olunabilir diye düşünüyorsunuz okuyunca.
SADET: Bu üçlemeyi okumayan kitap okudum demesin. Şaka şaka! Buraya kadar okuduysanız elbette okumayı seviyor ve kitaplara da zaman ayırıyorsunuzdur. Eminim, ilginizi çeken güzel kitaplar da okuyorsunuzdur. O zaman okuma listenize bu kitapları eklerseniz siz sevineceksiniz çünkü benzersiz bir deneyim yaşayacaksınız.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder