11 Temmuz 2019 Perşembe
Yazmak ve Okumak
Yazmak ve okumak arasında kan bağı var hiç kuşkusuz. Bu iki kardeşten biri olan “okumak” genellikle yazmaktan daha muteber görülür. Lakin unutulmamalıdır ki ilk önce yazı keşfedilmiştir ve okunabilecek bir şeyin olabilmesi için önce o şeyin yazılmış olması gerekir. Yani “yazmak” okumanın ablasıdır/abisidir. Yazmak, her ne kadar diğerinin büyüğüdür desek de diğeri olmadan “yazma” eyleminin güdük ve yavan kalacağını da söylemek lazım. Yani okumayan, okumadan beslenmeyen bir insanın yazma eyleminde başarılı olması pek olası değil. Dili kullanma ve anlatım becerisi kazanabilmek için iyi bir okur olmak şart.
Bu iki faaliyet, benim hayatımın da en önemli iki faaliyeti oldu her zaman. Okumakla aram kendimi bildim bileli iyi olmuştur. Okumayı öğrendiğim ilkokul sıralarından bu yana bu durum böyleydi. Hatırlayabildiğim ilk kitabım Sulhi Dölek’in “Güzel, Erdem, Bilgi, Sevgi” kitabıydı. Daha öncesi de vardır illaki Cin Aliler falan ama onları hatırlamıyorum. Ama bunu net hatırlıyorum. Sonra yıllar içerisinde yazmak eylemi de okumak kadar önemli oldu hayatımda. Bir şeyler yazmaktan hep zevk aldım. Belli kurallar dahilinde ve edebiyat kaygısı da güderek yazmaya başlamam ise blog yazmamla başladı. Sanırım 2007 idi “gorkidiyorki” blogunu ilk açtığımda. Ve aslında beni bir blog tutmaya yani yazmaya iten şey yine okuma eylemiydi. Şöyle ki çok kitap devirdiğim bir dönemdi 2005-2007 arası. Bir gün kitaplığımdan rastgele seçip okumaya başladığım bir kitabın ancak 30-40. sayfasına geldiğimde fark etmiştim onu daha önce okuduğumu. Sonra okuduğumu net bir şekilde bildiğim ama içerikleriyle ilgili çok az şey hatırladığım bir yığın kitabım olduğunu fark ettim kitaplığımda. Okuyorum ama okuduklarımdan geriye ne kalıyor düşüncesine itti bu durum beni ve ondan sonra okuduklarım hakkında sistemli bir şekilde notlar almaya ve okuduklarım hakkında bir şeyler yazmaya karar verdim. Bunu blog üzerinden yapmaya karar vermem ise insanların yazdıklarımı okuyacaklarını bilmenin bana yazma disiplini kazandıraracağını düşünmemle oldu.
O günden sonra da okuduklarımın hepsini yazamamış olsam da pek çoğunu yazmaya çalıştım. Yani okuma eylemim yazma eylemimin motoru olmuş oldu. Okuduklarım dışında şeyler de yazdım sonraları çünkü yazma işini çok sevdim. Yazmanın insanı iyileştiren, sağaltan da bir tarafı vardı. O yüzden “gorkidiyorki” blogunun sloganını “yazalım güzelleşelim” olarak belirlemiştim. Yazmak güzelleştiriyordu.
Okumak da yazmak da güzelleştiriyor insanı. Okudukça yazma melekeniz de keskinleşiyor bir yandan. Yine de çok okumak yazabilmek için yeterli değil. Yazma için sistemli olmak ve zaman ayırmak gerekiyor. Kafanızın yazma eylemine odaklanması bir o kadar önemli. Dolu kafayla da yazılmıyor nitekim. Neyse ne, pek çok sebepten ötürü epeydir bir şeyler yazamadım. Okumadım mı peki? Hayır, okudum. Ona bir şekilde vakit buldum ama bir şeyler yazabilecek boş vakti ve kafa dinginliğini yaratamamıştım. Şimdi, geri dönüyorum; önümüzdeki günlerde biriken kitaplar ve muhtelif konular hakkında kafanızı ağrıtmaya devam edeceğim.
Görüşmek üzere.
(Sırasıyla Yaşar Kemal’in İnce Memed’ini, Dağın Öte Yüzü Üçlemesini, Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde ve Eskici ve Oğulları romanlarını ve son olarak Oğuz Atay’ın Bir Bilim Adamının Romanı’nı yazacağım.)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder