18 Temmuz 2009 Cumartesi
Osman Aysu ve Polisiye Romanlar
Polisiyeleri oldum olası sevmişimdir. Polisiye romanları da filmleri de hep ilgiyle takip etmişimdir. Polisiye vaat ettiği heyecan ve sürükleyiciliğin yanı sıra okuyucusunu zihnen yormadığı için de tercih sebebidir. Polisiye romanı okursunuz ve hayatınıza devam edersiniz. Hayata dair dersler çıkarmazsınız, edebi bir haz almazsınız ama onun verdiği haz da farklıdır nihayetinde. Gerçi edebi yoğunluğu bulunan polisiye romanlar ve onları vücuda getiren seçkin edebiyatçılar da vardır. Polisiye ve macera romanlarını edebiyattan yoksun sayıp genelleme yapmak da doğru olmaz.
Ben polisiye-macera romanlarını severim ama bu konuda bir uzman olduğum da söylenemez. Bu konuda tek uzmanlık alanım Ahmet Ümit romanlarıdır ki bunun üzerine de yazacağım ileride.
Ahmet Ümit demişken buradan devam edeyim yazıya. Geçmişte Peyami Safa, Kemal Tahir gibi büyük yazarlarımız maddi kaygılarla polisiye romanlar yazmışlardır; malum polisiye ilgi çeken ve çok satan bir roma türüdür. Günümüze yaklaştıkça polisiyeye olan ilgi artmaya devam etmiştir fakat bu alanda nitelikli yazarlar yetişmemiş nitelikli eserler verilememiştir. Verildiyse de maalesef okuyucuya ulaşamamış tarihin sayfalarına karışıp gitmiştir. Bu alandaki en tanınmış ismimiz kuşkusuz Ahmet Ümit. Kitapları, çok satanlarda her daim mevcuttur. Ahmet Ümit çok başarılı bir yazardır ama bu çok satarlıkta büyük bir yayınevine mensup olmak ve reklamının iyi yapılması gibi etkenlerin de payı büyüktür. Ahmet Ümit’ in haricinde kitap raflarında kitaplarına sıkça rastlayabileceğiniz çok satan bir diğer polisiye romancımız Osman Aysu’ dur. Ben geçtiğimiz haftaya kadar hiç Osman Aysu okumamıştım ve ilk önce kendi dilimizde yazılmış polisiye eserleri okumayı kendime bir borç bildiğim için de Osman Aysu okumamış olmaktan rahatsızdım. Geçen hafta girdiğim bir kitabevinin raflarında kitaplarını görünce tatili de fırsat bilip iki tane romanını aldım.
Osman Aysu’ nun kitaplarını okumaya başlamadan önce merakıma yenik düşüp acaba hakkında ne yazmışlar diye şöyle bir EkşiSözlüğe göz gezdirdim. Takdir edenler de vardı tabi ama çoğunluk tarafından acımasızca eleştiriliyordu yazar. Gerçi hiçbir şey üretmeden sürekli etrafını eleştirip lak lak yapan yurdum insanının bir yansıması olan EkşiSözlükten Osman Aysu’ yla ilgili sağlıklı veriler alamazdım. Bu önyargıları bir kenara bırakıp okumam gerekirdi.
Bir hafta içinde okudum ikisini de. Açıkçası ilk okuduğum kitabı olan Tutkunun Esiri ben de büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Polisiye ve Macera romanlarındaki en önemli unsur olan kurgu gayet başarısızdı. Bu başarısız kurguya rağmen kitabın sonuna kadar umudumu yitirmedim ancak son da kötü olunca hayal kırıklığına uğradım. Bayat hikâyesinin ve kötü kurgusunun yanı sıra kitaptaki karakterler de inandırıcılıktan ve derinlikten çok uzak bir şekilde betimlenmişti. Kullandığı dil ve sözcük seçimleri de kitabın akıcılığına ket vurur nitelikteydi maalesef.
Ben bir yazar değilim sıradan bir okuyucuyum ama iyi kitapla kötü kitap arasındaki farkı ayırt edecek kadar kitap okudum. Ukalalık ya da saygısızlık etmek istemem ama Osman Aysu beni hayal kırıklığına uğratmıştı doğrusu.
Aldığım diğer kitabı okumamayı düşündüysem de yine önyargımı bir kenara bırakıp araladım kapağını. İkinci kitabın da beni alıp başka diyarlara götürdüğünü söyleyemem ama en azından ilk kitap için sarf ettiğim olumsuz eleştirileri bunun için tekrarlamak haksızlık olur diye düşünüyorum. Çünkü okuduğum ikinci kitap olan Çifte Tehlike’ de kurgu diğerine göre daha sağlam. Kullanılan dil daha akıcı ve daha rahat okunuyor ve en azından diğeri gibi saçma bir sonla bitmiyor. Maalesef karakterlerin psikolojik alt yapısı yine iyi düşünülmemiş ve okuyucu için kitaptaki birçok nokta yine muamma.
Osman Aysu çok üretken bir yazar. Çok sayıda romanı mevcut. Bu iki kitabını okuyunca keşke bu kadar hızlı ve bu kadar çok yazmasa; az yazsa ama sağlam yazsa dedim ister istemez.
Ben Osman Aysu’ ya karşı sözlükçüler kadar acımasız değilim. Belki bir Glenn Meade, bir Dean Koontz, bir Jean-Christophe Grange ya da bir Clive Cussler değil ama tüm bunlara rağmen Türk romanı ve polisiyesi için okunmasının gerektiğini düşünüyorum. Çünkü iyi bir polisiye edebiyat oluşturabilmemiz için öncelikle okumayı ciddiye alan genç bir okur kitlesine ihtiyaç var ve bunların okuyacağı kitaplara… Zaten bir röportajında Osman Aysu’ da polisiye yazmaya nasıl başladığının cevabı olarak tam da bunu söylüyor: “ Okuyacak yerli polisiye roman yoktu, ben de oturup kendim yazayım dedim.”
(Buradan Ahmet Sakartepe’ ye selamlar. Bu yazıyı yazmadan önce kendisinden icazet almam gerekirdi aslında. Polisiye ve Macera romanları ondan sorulur.)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder