2 Şubat 2011 Çarşamba

MEMLEKET İNSANININ İNTERNETLE İMTİHANI

İnternet çok acayip bir şey. Önüne ne istersen getiriyor. Bir şey mi öğrenmek istiyorsun, yazıyorsun hazreti google’a şıppadanak söyleyiveriyor sana. Uzun zamandır dinlemediğin bir şarkıyı mı dinleyesin geldi, hemen bulsun sana. Hani bir film vardı yıllardır vermiyorlar televizyonda, internette bulursun mutlaka. Dizini mi kaçırdın dert etme. Muhabbet edesin mi geldi, bul hemen eşi dostu akrabayı sıkılma, dahası özlediysen suretini de gör karşında.

Acayip bir şey işte. Kaç yıldır var bu internet denen meret hayatımızda ? Heralde 97 filandı biz ilk bilgisayarı aldığımızda. O zaman internet yaygın değildi o kadar. 146’dan bağlanırdık internete, o da inanılmaz pahalıydı. Bir iki sene internetin yaygınlaşması sürdüyse, 2000’li yıllara yaklaştığımızda internet yaygınlaşmaya başlamış olsa, 12-13 bilemedin 15 yıldır hayatımızda olsun. Daha yeni sayılır aslında. Lakin etrafınıza şöyle bir bakın, insanların uygarlık tarihinin başlangıcı olarak interneti gösterebilecekleri bir dönemde yaşıyoruz adeta.

İğneyi başkasına çuvaldızı kendine batır demişler. İtiraf etmeliyim ki ben de bir internet ve bilgisayar bağımlısıyım. Hadi, bu teknolojinin ortasına doğan çocukları geçtim ama belli bir yaşın üzerindeki insanlar için nasıl oluyor da bilgisayar ve internet bu kadar bağımlılık yapar hale geliyor. İlginç doğrusu.




Neyse canım, bununla ilgili araştırmalar yapıyorlardır herhalde bilim insanları benim derdim o değil. Benim derdim interneti nasıl ve ne için kullandığımız. Merak ediyorum şimdi kaç kişi çıkıp da diyebilir ki ben interneti çok önemli işler için kullanıyorum. İnterneti etkin bir şekilde kullanan, mesleğinin gerektiği işleri internet üzerinden halleden mutlaka bir dolu insan vardır ama birçoğumuz için internet iyi zaman geçirme ve eğlenme anlamı taşıyor. Ki genellikle bu iyi zaman geçirme, şuursuzca ve önü alınamayan bir zaman geçirmeye dönüşüyor. Sosyal paylaşım sitelerinde, oyun sitelerinde, sözlüklerde ömrümüzün yarısı heba oluyor.



Olsun, bu da bir tercihtir. Bu da bir tercihtir ama bunun bile hakkını veremediğimizi düşünüyorum. Hele ki paylaşım konusundaki keşmekeşe diyecek yok. Ben de birçok insan gibi her gün-her gün olmasa bile en kötü ihtimalle iki üç güne bir-düzenli bir şekilde feysbuk denen zamazingoya giriyorum. Bakıyorum insanlar neler paylaşıyor, neler yazıyor, neler tartışıyor. Bir yığın çöple karşılaşmama rağmen bu alışkanlığımdan vazgeçmiyorum; çünkü paylaştıklarını takip etmekten hoşlandığım pek çok arkadaşım da var feysbukta. İşin bir başka boyutu da şu: İnsanların ana akım medya dışında bir iletişim ağı oluşturmalarında bu tarz oluşumların ileride daha çok rolü olacak. Bu yüzden önemsiyorum aslında feysbuk türü paylaşım sitelerini. Ama o kadar niteliksiz bir paylaşım ortamı söz konusu ki içinden iyi şeyler bulup çıkarmak için dakikalarca uğraşabiliyorsunuz.(Aynı şey benim çok sevdiğim ama artık okumaktan çok yorulduğum ekşisözlük için de geçerli. Ekşiyle ilgili de bir şeyler yazasım var.)

Bu yazının konusu da aslında bu niteliksiz paylaşımla ilgili. Bu memleket insanının garip bir kavrayış hızı var. Hayatına giren her şeyi çok çabuk kavrayabiliyor. Ancak bu kavrayış çok çabuk gerçekleştiği için özümseyemiyor, içselleştiremiyor o meseleyi; sadece tüketiyor. İnternetin geneli için de feysbukun özeli için de böyle.
İnsanlar ne paylaşırlarsa paylaşsınlar beni ilgilendirmez. İcabında bakmam, ilgilenmem geçip giderim. Ama yalan yanlış şeyler paylaşıyorlar ya işte o zaman nefret ediyorum şu internet dünyasından. Çünkü bilmediğini bilmeyen bu yüzden de sürekli çarpık bir üretim içinde bulunan insan profili yaratıyor internet dünyası. Feysbuk kullanan insanların pek çoğunun takip edebildiği üzere insanların son zamanlarda en çok rağbet ettiği şeylerden biri şiir ya da özlü söz paylaşmak. Aman ne şiirler, ne sözler…! Dünyanın en can alıcı cümlelerini kurduğunu ve şiir sanatını yeniden var ettiğini zanneden bir liselinin yazdığına benzer bir ton şiir, söz. Bazı bazı güzel şiirler de çıkıyor tabi ki içlerinde onları tenzih edelim. Önemli olan şiirlerin ya da sözlerin iyi ya da kötü olması da değil. Altlarında yazan isimler. Dikkat edin, en çok Can YÜCEL ismini görürsünüz. Bakın bakalım Can YÜCEL kitaplarına ya da antolojilere bu şiirlerden kaçını bulabileceksiniz. Çoğunu bulamazsınız çünkü Can Baba’ya ait değiller. Bazı aklı evveller kendi şiirlerini ya da orda burada buldukları isimsiz şiirlerin altına ünlü şairlerin isimlerini yazıp yazıp paylaşıyor. Önemli olan “beğen” tuşuna kaç kişinin tıkladığı(Popülarite manyaklığı-bununla ilgili de bir şeyler yazacağım). Nasıl olsa insanlar beğendikleri şeyin gerçekten kime ait olduğunu merak etmiyorlar ya da araştırmıyorlar. Bu işin tek mağduru Can YÜCEL değil tabi ki. Nazım HİKMET, Edip CANSEVER, Özdemir ASAF, Paul AUSTER, Paolo COELHO, Oğuz ATAY, Lev TOLSTOY en çok istismar edilen isimler ve hatta MEVLANA. Şiir kitapları zaten az kitap okunan bu ülkede nerdeyse hiç satılmayan bir kategoriye giriyor. Şiir denince sadece, beylik birkaç sözün yan yana iliştirildiği aşk soslu şiirler geliyor insanların aklına bu ülkede. Hal böyle olunca şiir sevgisi ya da duyarlılığı değil de bir kepazelik çıkıyor ortaya.




İnsanların bir kısmı istismar ediyor gerçekten. Bir kısmının suçu ise sadece bilinçsizce paylaşmak. İnternet şahane bir şey ama inanılmaz bir bilgi kirliliğinin bulunduğu bir yer aynı zamanda. Bir şeyler paylaşmak güzel ama önce bir kaynak araştırması yapmak daha da güzel olanı. Hasan Âli YÜCEL ile ilgili bir ödev vermiştim bir keresinde. Hasan Âli Yücel, Can YÜCEL’in babası olmanın yanı sıra cunhuriyet tarihinin ilk maarif vekillerinden, modern tarzda bir eğitim programı için emekleri geçmiş önemli bir isim. Şairlik konusunda oğluyla karşılaştırılınca berbat; ama önemli olan bu değil. Dünya klasiklerinin Türkçe’ye kazandırılmasıyla ilgili önemli işlere imza atmış. Ben de ders kitabında bir yazısı bulunan Hasan Âli YÜCEL’i araştırıp gelmelerini istemişim öğrencilerden. Bir öğrencinin araştırmasında özetle şunlar yazıyor: Dinsiz,imansızın tekidir, Türkiye’ye modernleşme adı altında dinsizliği ve gavurlaşmayı getiren insanlardan biridir. Vatan hainidir falandır filandır… Gidiyor bu böyle, bir sürü saydırmış da saydırmış yazan vatandaş. Öğrenci de ödevi çıktı halinde getirmiş. Çıktı almış ama hiç okumamış bile. Zaten okusa öğretmen, hakkında kötü şeyler söylenen birisini araştırmamızı istemezdi herhalde diye düşünür, bilginin doğruluğunu başka yerlerden teyit ederdi. Bu bir örnek.

İnternette çok bilgi var. Ama maalesef çoğu çöpten ibaret.

Onu doğru kullanmaksa insanlara düşüyor. Yurdum insanının böyle bir derdi var mı acaba !?!

4 yorum:

  1. Çok haklısın Gürkan hocam...

    YanıtlaSil
  2. laf yerine gelmişken siz öğretmenler öğrenciye araştırma ödevi veriyorsunuz öğrenci haliyle anında bilgisayara başvuruyor hazır ödevi okumadan içeriğini bilmeden alıp getiriyor sonrada burda eleştiri yapıyorsunuz gürkan bey

    YanıtlaSil
  3. O verdiğim örnek internetteki bilgi kirliliğiyle ilgiliydi. Kaldı ki öğrencinin araştırdığı şeyi okumadan getirmesi eleştirilmesi gereken bir durumdur. Ben de onların yaptıkları yanlışları eleştirir ve düzeltirim ki tekrar aynı yanlışa düşmesinler. Bu işimin bir parçası.

    YanıtlaSil
  4. İnternetteki bilgi kirliliğinden bahsettiğinizin farkındayım bu konuda diyecek lafım yok çok haklısınız. Ben sizin öğrenci hakkındaki verdiğiniz örnek için söyledim. Diyeceğim şu ki internetten ödev vermeyin, okumadan getiriyor getirdiği araştırma ödevinin içeriğini bilsinler isterim. Bilmem anlatabildim mi?

    YanıtlaSil