13 Aralık 2018 Perşembe
SAHİ SOKAK ÖLDÜ MÜ?
Dünya görüşümüz okuduğumuz şeyleri doğrudan etkiler. Sağcıların eli Nazım Hikmet’e gitmezken solcular da Necip Fazıl’a ellerini sürmezler. Tabi bu saydığım iki isim ikonik örnekler. İkisi de bir dünya görüşünü belirgin bir şekilde savunup kendi cenahlarının bayrağı olmuş isimler.
Bir de tarafı belli olsa da bu kadar belirgin bir şekilde sembole dönüşmemiş isimler vardır. Eserlerini okuduğunuzda belli bir dünya görüşü ve söylemle karşılaşmazsınız ama yine de bilirsiniz işte neci olduğunu. Kâh kitaplarının yayınlandığı yayınevlerinden kâh yakın durduğu dergi çevresinden.
Yayınevleri ciddi bir fikir verir bu konuda. Ötüken Neşriyat’tan ya da Dergah Yayınları’ndan bir solcunun kitabının çıkmasını beklemezsiniz örneğin. İşte Ötüken Neşriyat’tan basılmış olan Bahaeddin Özkişi’nin kitabını elime aldığımda da bunlar gelmişti aklıma. Tanımazdım kendisini ama Ötüken etiketi bir şeyler anlatıyordu bana. Yine de önyargılı olmamalı ve okumalıydım.
Okudum. Pişman değilim. İyi ki okumuşum diyebiliyorum. Yüz elli beş sayfalık kendisi küçük ama etkisi büyük bir kitap. Bir kere yazarın dil ve anlatımı çok güçlü. Edebi güçlülüğünün yanı sıra oldukça da sürükleyici. Bir türe dahil etmek güç. Hem bir polisiye hem de psikolojik gerilim romanı. Hatta edebiyatımızda çok da rastlanmayan fantazyaya bile bulaşıyor. Anlam ve ifade sınırlarını zorlayan bir tarafı da var, bu yönden bakınca, yazıldığı döneme nazaran postmodern bir tarafı olduğu da söylenebilir. Bazı anlarda “Tutunamayanlar” ya da “Aylak Adam” tadı bile veriyor.
Bu yukarıda saydıklarım romanın artıları. Eksileri yok mu? Var, maalesef. Zaten bu eksikler yüzünden bu çok beğendiğim kitabı bir başyapıt olarak niteleyemem. Birincisi yazar kahramanları arasında bariz bir şekilde taraf tutuyor. Kendi ideolojisini savunan kahramanına gösterdiği özeni karşıt görüşteki kahramanına göstermiyor. Ve bu ideolojik ayrımda tuttuğunu hissettirdiği tarafın söylemi, bazı yerlerde bir cihat manifestosuna bile dönüşüyor. Belki de ben o görüşü beğenmediğim için nesnel davranmıyorum. Bilemem, nihayetinde bu benim görüşüm.
NEDEN OKUDUM NASIL OKUDUM: Bir gün okuma saatinde yanıma kitap almadığımı fark ettim. Okul kitaplığından bir kitap seçeyim dedim. Çoğunluğu çocuk kitabı olan kitapların arasından nasıl olduysa bunu buldum. Adını 100 temel eser listesinden(liseler için olan liste) biliyordum. Lakin 100 temel eserin arasında belki de hakkında en az şey bilinen kitaplardan biriydi. Ne okuyan birini ne de tavsiye edeni görmüştüm. Öylesine bir merakla-açıkçası o dersin sonuna kadar oyalanmak maksadıyla-aldım elime. Beklediğimin çok üzerinde bir şeyle karşılaştım ve üç oturuşta okudum.
SADET: Sokakta; edebi olarak çok başarılı, barındırdığı söylem açısından tartışmalı bir eser. Özellikle Türk romanına ilgi duyanlar için ilgi çekici olacaktır. Gelgelelim genç okurlara çok da tavsiye edemem. 100 temel eser listesindeki kitaplar pedagojik açıdan uygun mu değil mi tartışmaları, bu tavsiye listeleri ilk çıktığı günden bu yana yapıldı. Bir eserin edebi açıdan başarılı olması öğrencilere tavsiye edilebilmesi için yeterli midir? Bence değildir. Edebi bir zevk aşılaması önemlidir elbette. Lakin çocukları ruhsal açıdan olumsuz etkileyecek birtakım unsurlar barındıran eserler tavsiye edilmemelidir. Sokakta romanını edebi olarak çok başarılı bulmama rağmen birtakım metafizik olgulardan etkilenmeye ziyadesiyle meyilli gençler üzerinde olumsuz etkiler bırakabileceğini düşünüyorum.
SBŞD (Son Bir Şey Daha)(Not gibimsi):
Esasen sokağın kendisi bile ideolojik bir ayrım konusu. Yazarın tasavvurundaki sokak insanların bir bütün şekilde hayatlarını sürdürdüğü, yaşayan bir organizma olduğu yönünde. (Alıntılarda paylaşacağım üzere çok çarpıcı cümlelerle dile getiriyor bunu kitapta.) Bu bütüncül yaşam gereği hem birleştirici hem de bir yerde sınırlandırıcı bir metafor. Sol cenah içinse “sokak” özgürleşmenin sembolü. Sokağa inmek, sokağa çıkmak, sokağı savunmak… Bugün itibariyle sokak iki manada da ölüyor gibi. Ne birleştiriyor ne özgürleştiriyor. Öyle değil mi?
ALINTILAR:
“Otuz yıl önce boydan boya sokak bir tek ev, yetişkin kız herkesin ablası, kadın herkesin teyzesi ve çocuk, bütün sokağındı. Bu o kadar karşı çıkılmaz şekilde böyleydi ki, bunun aksini düşünmek çılgınlık olurdu.” (Sokakta, s.27)
“Ancak kendime söyleyebiliyorum bazı şeyleri. Söyledikleri çevre tarafından anlaşılmazsa susmalı insan.” (Sokakta, s.33)
“… Bu kolektif oluşun faydaları hatta daha fazla zararları vardı. İnsanlar, aynı kültürle yoğruluyor, aynı hatıralarla kökleniyorlardı. Oysa insanın ilerleme ve özgür olma şansı böylece hudutlanıyordu. Sevgimiz ve nefretimiz de sokağın bir bakıma kontrolundaydı.” (Sokakta, s.57)
“İnsanlar nedense kelimeleri pek hor kullanırlar. Bakarsınız türlü ihtimamla sarf edilmesi gereken bir kelime, olur olmaz yerde sık sık kullanılmaktan yıpranır, eğrilir, büzülür, lime lime olur. Çok zaman pek zayıf bir kelimecik güçsüz omuzlarına taşıyamayacağı yükler yüklenir. Onun bu zavallı ve aciz durumu rahatsız eder insanı. Bazense kocaman etli canlı bir kendime, adaleli omuzlarında hafif bir anlam yüklenir. İsrafın akıl almaz bir şeklidir bu.” (Sokakta, s.111-112)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder