27 Mayıs 2020 Çarşamba
ARAYAN BELASINI DA MEVLASINI DA BULUR MU?
İnsanlar ikiye ayrılır: sorgulayanlar ve sorgulamayanlar. Sorgulamayanların işi kolaydır. Onlara verilen, öğretilen, bahşedilen kadarıyla yetinip mutlu bir ömür sürerler. Sorgulayanların işi ise zordur çünkü sorgulamanın bir sonu yoktur. Aldıkları hiçbir cevap onları kesmeyeceğinden, cevap buldukları her bir soru aslında başka bir sorunun kapısını araladığından asla mutlu olamazlar. Böyle böyle tüketirler ömürlerini. Siz siz olun, soru sormayanlardan olun. Şaka şaka! Rahatsız bir “diken” olmak; mutlu bir “ot” olmaktan iyidir.
Bir de cevabını bildiği soruyu sorup duranlar vardır. E, bunlara ne demeli. Allah akıl fikir versin diyelim bari. Hermann Hesse’nin Siddharta romanına adını da veren kahramanımız Siddharta bunlardan biri. Coğrafya kaderdir, derler. Doğrudur, içinde bulunduğumuz coğrafya bizim sınırlarımızı da çizer çoğunlukla. Bazı insanlar da çok zalim coğrafyalarda dünyaya gelir. Hayallerimizin ve yeteneklerimizin sınırını çizemez belki ama bu hayalleri hayata geçirme ve yeteneklerimizi ortaya çıkarma imkanı tanımayabilir bu zalim coğrafya. Hindistan’da bir brahmanın oğlu olarak doğan Siddharta için de şablon baştan hazırdır. Babası gibi bir brahman olur, memnundur hayatından ama sorular vardır kafasında. İnanç ve var oluşla ilgilidir bu sorular. Bu sorularının cevabını bulma umuduyla yola revan olur. Dere tepe düz gider; ormanlar, şehirler, nehirler geçer. Bu yolculukta kendini arar. Bulur, kaybeder. Bulduğunu zanneder ama yanılır. Yanıldığını zannettiği anda aslında doğru yoldadır. Çocuk insanlar dediği insanların arasına karışır. Çocuk insanlar, yani hayatı anlamlı kılmak adına değil de sadece hayatta kalmak adına yaşayan insanlardır. Onlardan biri de olur zamanla. Aşık olur, zengin olur, kumarbaz olur, ayyaş olur; çocuk insanlığı da sonuna kadar yaşar. Bir acayip sergüzeşt yaşar Siddharta. Bir Bollywood filmi bazen de bir Yeşilçam filmi gibi bir ömür sürer. Paragrafın başında cevabını bildiği şeyi aradığını söylemiştim Siddharta’nın. Bu çılgın sergüzeştinin sonunda tekrar başa döner ve aradığı basit gerçeği bulur Siddharta. Cevap çok uzakta değildir, kendi içindedir aslında.
Yaşamın sırrı gerçekten de bu kadar basit midir? Her şeyin cevabı bizde midir? Kendimizi içinde bulunduğumuz koca evrenin basit bir parçası olarak görür, kabul eder, kibrimizden soyunur, her şeyi ve herkesi seversek bu dünya daha güzel bir yer olur mu? Yani bireylerin kurtuluş reçetesi insanlığın da kurtuluşunun reçetesi olabilir mi? Bireysel ütopyalar, toplumsal ve evrensel ütopyalara dönüşebilir mi? Keşke öyle olsaydı. Ama dünyanın girişinde şu tabela asılı: “Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder